Oyunuzu Fenerbahçeli başkan adayına verin diye bağırıyordu Kadıköy belediye başkan adaylarından birinin seçim otobüsündeki kulaklarımızın içine eden o herif. Aramızda kalsın, ama Osman Hızlan'dı galiba kastedilen, seçilirse Fenerbahçeli'ye olan borcunu da bir şekilde öder herhalde. Bir Fenerbahçe Başkanı da "Galatasaraylı'ya vermeyin" demişti, Alp Yalman Kadıköy belediye başkan adayı olduğunda. Kadıköy'lü, Galatasaraylı olduğu için mi seçmedi onu, bilmiyorum. Ama Galatasaray, Alp bey "adam" olduğu için onun Futbol Federasyonu Başkanı olmasını istemedi, onu biliyorum. Fenerbahçeliler de Şenes Erzik "adam" olduğu için indirmemişler miydi onu o koltuktan. Abdullah Kiğılı, Özkan Olcay, vesaire gibi "doğru"lar da işlerine gelmedi tabii üç büyüğün. Her yerde aranan başkan modeli hep aynı. Önce "adamımız" olsun, sonra "adam" olsun. İkisi birarada da zor tabii...
Taraf belediye başkanlarıyla, taraftarı oldukları spor kulüplerinin bu kadar içiçe olması doğrudur, veya değildir, bir belediye başkan adayının taraftarı olduğu kulübün taraftarlarından bile medet umması en yanlıştır ama. Siyasi çıtanın düştüğü en alt noktadır da.
Lucescu'nun bir bildiği vardır
Mesela Sarıgül'ün Galatasaraylılığı'nın hiç mi rolü yok, Galatasaraylı'nın Mecidiyeköy'ünün hemen yanındaki Şişli'nin başkanı olmasında ? Lucescu, "Galatasaray'ı ancak bir belediye başkanı kurtarır" diyor, haklı da içinde Ali Sami Yen'in de olduğu Şişli'nin başkanı, en az Galatasaray'ın Başkanı kadar da önemli, bu düzende Galatasaraylılar için. Mesela Kadıköy Belediye Başkanı, önce Kadıköy'ü düşünen bir başkan olsaydı, 50 küsur binlik Saraçoğlu "tam oraya" mı dı ? Osman Hızlan'ın sözünün özünü Lucescu söylüyor işte.
Mesela DYP'nin Şişli adayı, Ali Sami Yen'i kaldıracağını vaad etmiş. Bence de doğrusu bu. Ama bu doğru, Kadıköy'ün adaylarının da "Saraçoğlu'nun orada ne işi var? "diye sormalarını gerektirmez mi. İşte Beşiktaş'ın İnönü'nün "açıkları"ndan birinin üstünü "kapatamayarak" kapatması ve de o olağanüstü "kartpostalın" bozulmasını "sarı"yla geçiştiren Beşiktaş'ın Belediye Başkanı sevgili Yusuf Namoğlu.
Bence de Galatasaray'ı bir belediyenin başkanı kurtarır. Artık Ali Sami Yen'in içinde olduğu bölgeninki mi, Riva'nınki mi, Florya'nınki mi, onu da zaman gösterecek zaten. Kimsenin "gık"ı çıkmayacak yine. Her başkan öyle bir bulaşmış ki bir kere, birbirinin "iş"ine...
Moda mı ? Orası da neresi ?
Çarşamba gecesiyle bağlayalım. Fenerbahçe, Gençlerbirliği ile oynuyordu. İki küsür saat boyunca trafik kilitlenmişti yine. Kadıköy'lü, yürümeyen trafikte otobüslerden, dolmuşlardan inip evlerine yine yürüyordu. Yolları da polis kesmişti yine. Moda'da biri "hasta"lansa deniz ambulansından başka hiçbir şansı yoktu mesela o hastanın hastaneye ulaşması için. Birkaçyüz metre ileride de kocaman bir bez afiş asılıydı. Üstünde de belediye başkanının fotoğrafı. Altında "dost başkanla yola devam" yazıyordu. İyi ki "dost"tu. Ya bir de düşman olsaydı ? Ama başkanın doğrusu, sondaki iki kelimeydi, "yola devam".
Mehmet Cansun, CNN Türk'teki Taraftaria'da yine "uçuyordu". Ali Sami Yen'e kesin dönüyoruz dedi. "Açık"lardan eskisini Ağustos'a kadar kapatıp, filan falan, gerisine de hafif bir makyaj, filan falan... İhsan Topaloğlu da tam o anda araya girdi. Gençlik ve Spor Genel Müdürü'nün sözlerini hatırlattı Mehmet Cansun'a: "Bu koşullarda orada maç oynanmaz". Canlı yayın böyle işte. Cansun, önce şaşırdı, fena halde auta düşmüştü, sonra biraz duraladı, zekiydi tabii. Sonra lafı biraz daha dolaştırdı, sonra da "Cansun'ca" bağladı! O'nun "Taraftaria"da hazırlıksız yakalanması fazla önemli değil. Canlı yayın sürprizidir deyip geçebiliriz. Ama kongreye bir haftadan az bir süre kala "hazırlıksız" yakalanması önemli. Döneceğiz dediği stadın yanından da mı hiç geçmiyor Mehmet bey ? Ya da geçerken hiç mi dönüp bakmıyor o stada Mehmet bey?
Yavaş yavaş alışıyorsunuz bana, bence iyi de yapıyorsunuz, alışın, yavaş yavaş tanıyorsunuz da beni. Okuduğunuz "yazan"ın "bir bilen" olmadığını biliyorsunuz artık. "Her şeyi bilen" de olmadığını, "çok bilen" de olmadığını. Sadece bazı cevapları biliyor "yazan"ınız. Mesela kendisini "yazar" yerine koymadığını da biliyorsunuz "yazan"ınızın. Ne yediğini, ne içtiğini kimle gezdiğini, nerelerde gezdiğini, ne giydiğini filan falan da öğrendiniz işte. Okuduğunuz "yazan" ınızın nerede doğduğunu, okuduğunu, nerelerde yaşarığını, filanını falanını da biliyorsunuz işte, fena mı. Köşemin köşesindeki küçük bir fotoğraftaki "ben" ve köşe yerine tüm köşemde "ben" varım, "bence" varım. İşin kötüsü ben de size alıştım. İyiki varsınız valaa ve iyiki her cuma daha çok varsınız valaa. Taaa içimden bir teşekkür etmek istedim, hepsi bu. Tabii biraz Napolice, tabii bence. Evet iyiki varsınız.
Mahsun (Kırmızıgül)'la Roma, Leonardo da Vinci havalimanında laflarken, o karambolde Efes - Pau Orthez maçını sormuştu ya. Hani şaşırtmıştı beni de. Sonra aniden CNN Türk'teki Pivot'a kadar gelmişti "laf". Daha da çok şaşırmıştım. Ya dünün dünüydü, ya da dünün dününün dünü. Döndü dolaştı aniden yine Pivot'a geldi "laf". Ben de, sen ve pivot, allah allah ne tuhaf gibilerinden birşeyler söyledim yine. O da telefonun öbür ucundan bağırdı. Lisedeyken dört yıl basketbol oynadım ben.Hem de pivottum pivot...
Günahsız arayacağına ya tövbekar, ya da tövbe etmiş bir günahkar ara mı demiş biri, nedir, veya dememişse de ben dedim işte. Galatasaraylılar son seçimde "bir günahsız"ı tercih etmişlerdi. Ya da "en günahsız"ı. Ve bence de en doğrusunu yapmışlardı. Şimdi işleri daha kolay. "Günahsız gibi"ler seçimden önce elendiler gibi. Onlar, iki tövbekardan birini seçecekler.
HİÇBİR zaman evde, evimde veya evinde "bekleyen" "kendini bırakmış" bir kadın olmadı ki hayatımda. "O" da öyle biri tabii. "City"mizin dörtte birinin onun peşinde olduğunu biliyorum. "City"mizin geri kalan dörtte üçünün bir dörtte birinin kadın, bir dörtte birinin çocuk olduğunu da biliyorum. Son dörtte birin de onu tanımadığı için peşinde olamadığını da biliyorum. "O"nu ben seçtim gibi gelsede bana "O"nun bana kendisini seçtirttiğini de biliyorum. "O" var mı yok mu diyorsunuz ya. Boşverin, ben biliyormuyum sanki. Bir var bir yok , ya da "hep" te olabilir "hiç" olmayabilir de. "Mutlu son"u da yok bence. Ama "son" a kadar "O"nun ne kadarıyla olsa da o kadarıyla da mutluyum. Ve bu da tam bence...
SERİ İLANLAR
Cuma'ları ise Milliyet'teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
SPOR
BAŞIMIZ DİK, AYAKTAYIZ
At yarışları
Avrupa Ligleri
Ülker havlu attı: 90-76
İkinci Lig Puan Durumu
Washington'a teselli
Filede bugün (Erkekler)
Dost acı söyler!
Volkan sürprizi
II. ittifak kuruldu
Doğan'ın korkusu
Güneş'e veda günü
Alkış istiyoruz
Sporda maaş devrimi
Haber turu...
İstanbul'un Bel-hediye başkanları
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010