Bilgin Gökberk

Bilgin Gökberk

bilgingokberk@mail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Trendlerinin içlerindeki grup grup friendler (arkadaş) olduğunu sağır, hatta kör, topal, dilsiz sultanlar bile duymuştu. Hüseyin Beşok’un açıklamaları, menajerleri ile de pek friend olmadıklarını gösteriyor. Her biri, her birimi birbiriyle hırlı gürlü. Hani ekip mi, şekip mi onlar, ya da mekip bunlar gibi.
Evet, o mekibin hikayesinin içinde küçük bir hikayecik zaten Beşok’un dedikleri. Federasyon Başkanı ve ekürisinin, head coach ve ekürisiyle, menajerin oyuncuları, oyuncuların birbirleriyle dalaştığı tuhaf bir ekip onlar. Beşok’un basın toplantısında keşke bizden de (Kerem, Hidayet, Hüseyin) biri olsaydı demesi, demeye getirmesi, hadi demese de içinden geçirmesi sorunun ne halde ve ne fena halde olduğunun bilmemnesi değil mi zaten. Tepki olsun da ne şekilde olursa olsuncu biri olarak Hüseyin’in tavrı isyanı hoşuma gitmedi değil tabii. Gitti, hem de çok gitti. Ama kesmedi. Bence bir olsun, pir olsun. Ne olacaksa şimdi olsun. Basın toplantısında körler sağırlar, birbirlerini ağırlar yerine girerler bir odaya, birbirlerine bağırırlar, birbirlerine çağırırlar. Sonra rahatlayıp huzur içinde dağılırlar. Balık bu sefer baştan değil, ortadan, sondan da kokuyor. Ya da tüm balık kokuyor.
Bu mekip birbirleriyle sorunlular ve şuna zorunlular. Neşteri veya meşteri vuracaksak şimdi vuralım. Sonra duralım. Ve herşeyi yeniden kuralım.

Made in Bilgin girelim. Ya da delice, ya da Köyün Delisi’nce. Bakın o gün ben ne demiştim diye bugüne kadar pek dememiştim. Demediklerim içinde bunları ben demiştim zaten, hiç ama hiç dememiştim. Bugün diyorum ama. Her futbolcunun bir basın sözcüsü olmalı diye vallahi billahi ilk ben demiştim.
Ve galiba tek ben demiştim. Kondisyonerleri, mondisyonerleri, psikologları, msikologları, mentörleri, doktorları, antrenörleri, menajerleri bile var. Var da en olması gerekeni yok. Üstelik 1 - 2 bin dolar yeter de artar bile, bu devirde çalışmak için bir basın sözcüsü ile. Söylemeyi düşündükleri ile söyledikleri o kadar farklı oluyorki bazen. Bir sürü ıvır zıvır söyledikleri halde söylemek istediklerini söyleyemiyorlar da. Enteresan olanı da söylemeyi çok istedikleri halde söyleyememeleri. Mesela İşte Hakan Şükür. İşte kitabı.

Keşke bir basın danışmanı olsaydı. Hakan’ın ona anlattıklarını o bize derleyip, toparlayıp anlatsaydı.
Florya’da tam onun gibi bir santrfor aranırken, hani selvi boylu, sağa sola çapraz veya düz koşan, karada, havada, denizde coşan, kafaya çıkan, pres yapan, top kapan. Ve onda bütün bu özellikler varken, alt kattaki odadan sahaya inememesinin nedeni neydi peki sizce ? Fener’in, Beşiktaş’ın, onu pas geçmesi. Washington’ları, Pancu’ları seçmesi...
1920’lerin Chicago’sunu ve o Chicago’nun filmlerini anımsayın. Konuşup önünden yiyenler... Ya da bir konuşursam diyenler... Veya işte ilk racon kesilenler... Bir konuşursam yer yerinden oynar. Tamam, oynar da... Ama senin yerine de Brezilyalı ve Rumenler oynar. Söyledikleri, dedikleri için fatura ödeyen ne ilk, ne son futbolcu o. Ama söylemedikleri için fatura ödeyen tek futbolcu da o. Keşke şu kitap ve onun içindekiler yazılana kadar sır kalsaydı. Kitap bitene kadar hiç olmazsa Şükür bir takımda yer alsaydı. Basın danışmanı eğer olsaydı şöyle diyebilirdi. Ya şu köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyelim. Ya da mayı. Neyse ne. Şöyle bağlayalım. Bülbülün çektiği dili, belasıdır denir ya, belki de denmez. Hakan Şükür olmayan kitabıyla bülbülü, bülbülleri de bozdu vallahi.

SAYIN Turizm Bakanı’na 52 haftada 52 cümle kampanyasında bu hafta bülbül ve bülbüller var.
Bülbül=Nightingale
Bülbüller=Nightingales
Her dersten sonraki klasik cümlemizle bitirelim. Turizme olmasa da sayın bakanına ufak da olsa bir katkımız olsun. Haftaya Lesson XXXIII.

SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi