MEHMET Cansun iki kişi yönetiyor diyor Galatasaray'ı. Hadi bir de "buçuk". "İki"yi biliyoruz, "buçuk" da Canaydın'ın hep yanındaki Refik bey (Arkan) herhalde. Hani "buçuk" haliyle "Fatih Terim go home" diye aylardır vıdı vıdı yapan... Terim gitsin diyebilen Refik bey, ben gidiyorum da diyebilse, ya da "geri kalanlar" biz gidiyoruz, seçildikleri günden bu yana en hayırlı "işlerini" yapacaklar. Ama onu bile beceremiyorlar ki.
Bu başarısız yönetim, öyle beceriksiz ve öyle çapsız ki, kovmak istediği hocasını kovmayı bile beceremiyor, başkanına, Refik'ine bulaştırıyor. "Sizi görevden aldık hocam" diyebilseler veya alsalar bir yönetim tasarrufudur deyip susssacağım da...
Bu yönetimin, Terim'i görevden, canı ne zaman isterse o zaman almaya hakkı var tabii, almak için oldukça haklı sebepleri de var. Ama bir Galatasaray yönetiminin, tarihinin en başarılı, en karizmatik ve de Galatasaraylı hocasını, en başarısız döneminde bile olsa bu kadar "rencide edici" bir şekilde görevden almaya hakkı da yok tabii. Karizmasını bu kadar çizmeye de. Neresinden tutarsam elimde kalıyor vallahi Galatasaray'ın bu yönetimi...
Yönetici, yönetene denmez mi?
Mehmet Cansun'un 2,5 kişi yönetiyor dediği yönetimin geri kalanları hala sanki niye "varlar" ? Sağda solda konuşacaklarına bir basın toplantısı yapıp "Ne Başkan, ne hoca bizi adam yerine koymuyor. İki başlı monarşiden sıkıldık. İstifa ediyoruz" deseler "ikisi"de sıkışacak belki, "monarşiler"de yıkılacak belki, Ama onu da beceremiyorlar kı.
Alp beye (Yalman) bile cep telefonuna gelen mesajla bildirilmiş son yönetim kurulu toplantısı. Bir Galatasaray ex Başkanı, o anda niye istifa etmez, anlamak mümkün değil. Ama en az Süren yönetimi kadar sportif alanda da başarılı Canaydın ve yönetimi. Bir Dünya takımını, bir mahalle takımı haline getirebilmek için gereken bütün "özel yetenekler"e sahipler de. Böyle yönetmek için ne "liste"lere, ne "renk"lere gerek de yok ki. Kulübün kapısının önünden geçen ilk Galatasaraylı'yı Başkan, ilk yirmi Galatasaraylı'yı da yönetim kurulu üyesi yapsalar, daha da mı kötü yöneteceklerdi, kapı önünden geçerken seçilenler bu kulübü yani ?
Terim, kaybederken bile winner
Oğuz Tongsir, Adana maçı sonrası Terim'e "İstifa etmiş olsanız da bir yerde görevden alınmış gibi olmadınız mı ?" diyor. "Niye hâlâ takımın başındasınız"a getiriyor sözü. Gururlu, kibirli, burnundan kıl aldırmayan, vakur ve karizmatik ve Galatasaraylı Terim'e bir canlı yayında sorulabilecek en cesurca sual de bu. Tarihinin en başarılı hocasının, en başarısız döneminde bile olsa bu suale muhatap edilmesini de hiç unutmayacak bence hiçbir zaman, hiçbir Galatasaraylı. Ama Terim, en kaybettiği anda bile kazanıyor yine. "Galatasaraylılığım bazı şeyleri söyletmiyor bana, yaptırmıyor da" gibilerinden "Galatasaraylı" bir cevap veriyor. O, onun için "winner". Yönetim "loser" zaten. Kazandıklarını zannettikleri anda bile kaybediyorlar yine. Galatasaraylı olanı, olmayanı, Terim'cisi, anti Terim'cisi, herkesi bir duygu seline sokuyor ex Milanlı hoca, o kendine has "Güney sıcaklığıyla"... Yok Galatasaray'ın etiği, yok Galatasaray'ın terbiyesi diye diye hiçbir eski başkana cevap verdirilmeyen Terim'e, o etik ve o terbiye, "Başkan"ına da cevap verdirmiyor. Ama kimse de sormuyor. Bu etik denen şey ne menem bir şeydir de hep tek taraflı işliyor.
Hepsi bir Terim olamadılar
Terim'in sunduğu dört alternatifi ikiye indirerek Başkan ve yönetimi sunmalıydı Galatasaraylı'ya. "1) İsterseniz hemen bırakalım. 2) İsterseniz seçime kadar devam edelim." En "etik" bu olurdu bence. Galatasaray yönetiminin "çap"ı Avrupa'nın birinci sınıf teknik direktörlerinden biriyle çalışmaya yetmedi; hepsi bu. Terim'in her gün yazılan "falso"larını bir kere daha hatırlatmıyorum, arkasında "yönetim" yoktu, ama bunu hatırlatıyorum. Karizmatik, büyük teknik direktörler, karizmatik, büyük yönetimlerle daha da büyüyorlar. Başarı da öyle geliyor zaten. Yönetimin Terim'den sonrası için düşündüğü adaylar da "onların çap"larını da bir kere daha belli ediyor. Ne Juventuslu Lippi, ne Romalı Capello gibi "birinci sınıflar", bu ekonomik şartlarda, bu sosyal yapıda, "bu çap"taki yönetimlerle çalışmazlar zaten. Onlar da Galatasaraylılığı'nı kullanarak bir "Milanlı" ile anlaştılar. Ama onla bile işte anlaşamadılar. Bir de "tek adam" diyorlar hâlâ sıkılmadan ona. Adam olsalardı da "tek" bırakmasalardı.
Mehmet Cansun umut mu?
En güçlü aday denen Mehmet Cansun'un başkanlığında yönetimine giren liselilerin söylediklerini hatırlayın: "Mehmet Cansun'u kontrol etmek için buradayız". Şimdi o "ümit" işte Galatasaray'da. Anlayın yani Galatasaray'ın "ümitsizliğini".
Kopenhag'da Popescu son penaltıyı atarken, bir ben "sakın atmaaaa" diye bağırmıştım ya. Ne mailler gelmişti, ne mailler. "Sen hakikaten" diye başlayan en hafifinden "deliymişsin" diye biten mailler. Ama aptal değildim. Keşke yarı finalde elenseydi Galatasaray. Başarı, başaranların en büyük düşmanı hâlâ buralarda...
Ve...
Yine de en hayırlısı dürüst, centilmen, borcuna sadık, olaylardan ders almış, "paylaşan, katılımcı" bir Canaydın. Ve de olaylardan ders almış, bir Terim'di ama Canaydın önce Terim'i bitirdi, sonra da sanki kendisi bitti gibi...
ELLERİNDE "fare", kendileri de "fare", sevgilileri "chat"ten, seksleri bile internetten diyorum ya, loş bir odada oturup önüne gelene giydiren bir kısım "net faresine", bir "yalancı" fare de bizim Turkbasket'e girmiş. En gazeteci benim diyor hep o yalancı fare. Doğru belki de. Ama adam değil. Ondan kaybediyor zaten. İsmini boşverin, önemli değil. Ama Türkbasket önemli (Dünya'da 100 bin site arasında 20 bininciydiler başlarken), bizim Ahmet'in (Kurt), yani bizim de, yani benim de. Aman Ahmet, yalancı farelere dikkat et!..
PANO Natof, Fanatik Basket'te "Ben ve Aydın (Örs) olmasaydık, O (ben) şimdi CNN Türk'te veya Milliyet'te olur muydu" diyor. Belki de doğru. Ama onlar olmasaydı da Efes Avrupa Şampiyonu olurdu. Bu da başka bir "doğru".
O "dün"lerde Natof İmparatorluğu'na "iş koyan" "tek"lerden biriydim. Bu "dayılanmanın" bir "ödül"ü olacak tabii. Hiç unutmuyorum, Koraç Kupası sonrasında NTV'ye çağırmışlardı. Onlar da "O" (ben) varsa, yokuz demişlerdi. O gün beni "var" ettiler zaten. Onlar da yavaş yavaş o günden sonra "yok" oldular zaten. "Hala 'o günlerden' yiyor" diyor Natof. Tabii "o günlerden" yiyeceğim. Az buz günler değildi ki onlar. Natof, sanki hangi "gün"lerden yiyor ki hâlâ ?
Bilgin'den
11.03.2004 (Dün)
Seni bugün de seviyorum.
Ben
SERİ İLANLAR
Cuma'ları ise Milliyet'teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
SPOR
DEVAMI PEK YAKINDA: 1-0
At yarışları
Avrupa Ligleri
Olmadı Efes: 68-57
İkinci Lig Puan Durumu
MEMO DÖNDÜ HİDO DÖKTÜRDÜ
Filede dün
BİZİ PİYON YAPTIN
İlk kupa tamam!
Daum'dan ince mesaj
Fiorentina sürprizi
Hüseyin'den veda kararı
Adalet nerede kaldı?
'Vatana ihanet etmedik'
UEFA'da dün gece
Makine tekledi!
Haber turu...
Başkent'in Aslanları
'Buçuk' deyip geçmeyin
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010