Trabzonspor’da geçen sezon Sörloth, Sosa ve Novak Süper Lig’de toplamda 40 gol atmıştı... Sörloth, 24 golle kral koltuğuna oturdu, artı 9 asiste imzasını koydu. Sosa 9 gol attı, 7 asist yaptı. Novak’da 7 gol kaydedip, 1 asist ile oynadı.
***
Üçü de başka takımlara, yelken açtılar, yerleri ise hala bom - boş ! Özellikle Sörloth, bir golcüden daha fazlasıydı, Trabzonspor için. Afobe, o boşluğu doldurur mu, çok zor! Neyse ki Nwakaeme var, sadece goller atmıyor, hücumda müthiş işler yapıyor. O olmazsa, bırakın Bordo - Mavili ekip hücuma çıkmayı, inanın pozisyon üretemez, pozisyon!
Bu olumsuzluklara teknik adam tartışmalarını da eklemek de yarar var. Newton diken üstünde, yani kalıcı değil, gitti, gidecek, eli kulağında!
***
İşin özeti, belli ki yük bir kaç oyuncunun omuzlarında olacak bu sezon... Biri oyunu sürekli rakip alana yıkan Nwakaeme, Abdülkadir Ömür, diğeri ise kaleci Uğurcan’dır. Ya kurtardığı net pozisyonlara ne demeli? Koca Trabzonspor, kalesinde sayısız tehlike yaşıyorsa ki öyle, varın savunmanın ve
Bu oyunda sıkça kullandığımız bir cümle var, “Top çizgiyi geçecek” diye... Hatta buna futbolun anayasası dersek, asla abartmış olmayız.
Gelin görün ki, Galatasaray’da top her zaman çizgiyi geçmiyor! Eee, geçmiyorsa, sıkıntıların başlamasından doğal ne olabilir!
Belki klasik olacak ama, “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” der büyüklerimiz... Sanırsınız ki medya karıştırıyor ortalığı! Aslan’ın futbolu ve de saha sonuçları ortada... Senin bütçenin yarısı kadar olan Rangers’e biz mi elendik?
Geçtiğimiz sezonki Aslan’ın negatif fotoğrafı hala hafızalarda! Elbette kötü oyun, alınan saha sonuçları hem yönetimi hem de teknik kadroyu olumsuz etkiler. Fakat gördük ki, “Kol kırılır, yen içinde kalır” deyimi Aslan için geçerli değil. Kol kırıldı, ama yen içinde kalmadı, her şey ortaya döküldü, ayan - beyan!
Yönetim ile Fatih Terim önceki gün bir araya geldi, saatlerce konuştular, içeride neler oldu bilemiyoruz! İşin özeti,
Sıkıntılı bir süreç geçiren Beşiktaş’a üç haftalık ‘dinlenme’ belli ki yaramış.
Kartal, oyuna baskılı ve de bir hayli iştahlı başladı. Kartal, neredeyse ilk yarının tamamını rakip alanda park ederek geçirdi. Bu farkındalık doğal olarak skor tabelasını da olumlu yansımalar yaptı. Ne var ki, Souza’nın kızarması, ikinci yarının son yirmi dakikasında her şeyi terse çevirdi! Souza bir çuval inciri berbat etti, Kartal zor kurtuldu, zor!
***
Kartal’da dikkatimi çeken bir başka değişim ise, takım oyununun ön plana çıkmasıdır. Gerek savunma, gerekse hücumda takım olarak olumlu işlere imza attılar. On kişi kaldıktan sonra rakibin baskısına direnmeye çalıştılar, ancak iki gole engel olamadılar.
***
Herkes gibi, son dakika transferleri olan sağ bek Rosier ve orta oyuncusu Ghezzal’i merak ettim.
Sergen hoca, her ikisini de on birde sahaya sürdü, belki şaşıranlar olabilir. Ne var ki, Sergen hoca, bindiği dalı kesmeyecek kadar zekidir. Üç haftalık dinlenme sürecinde mutlaka onlardan bir ışık almıştır, boşuna on birde sahaya sürmez.
Bizim işimiz, tribünden sahaya bakmak, takımların mücadelesini kendi penceremizden yorumlamak. Yani, ‘O niye yok, bu niye var?’ gibi cümleler kurmak, bir teknik adamdan hesap sormaktır!
Örneğin Belhanda ve Feghouli, Alanya maçına yedek çıktılar ya, yorumlar, varsayımlar gırla gidiyor! Başkan Mustafa Cengiz, ekonomik nedenlerden dolayı futbolculardan indirim istedi, gelin görün ki iki oyuncu buna ‘hayır’ demiş...
Gerçi başkan adlarını vermedi, ama biz biliyoruz ki biri Belhanda diğeri Feghouli... Nitekim Fatih Terim hocamız maç sonrası bu isimleri doğruladı. Terim’in tavrı net, “İdari ve ekonomik cezaları yönetim, teknik cezaları da ben veririm” açıklaması bence yeterlidir, yan yollara sapmanın, senaryolar üretmenin anlamı yok!
Bir teknik adam bindiği dalı keser mi, hele hele söz konusu Terim ise orada duracaksınız arkadaş! Yani, onları yeterli görse oynatır, öyle baskıyla, indirimle falan hiç işi olmaz.
Mevlana 13. yüzyılda insanlığa seslenirken semaya davet etmiştir herkesi. Sema da bir çeşit spor değil mi? Halk türkülerinde bile görürsünüz Konyalı’nın spor sevgisini, tutkusunu... İşte böylesi manevi zenginliklerle dolu bir kentten hepimizin sporda çok daha büyük işler beklemek hakkıdır.
Siz Konya’yı sadece bir futbol kenti sanıyorsunuz değil mi?
Değil işte...
Tepeden tırnağa bir spor kentidir Konya; futbolda bunların içinde son yıllarda öne çıkan bir branştır sadece...
Taaa yüzyıllar öncesinden işlemiştir içine Konyalı’nın hareket!
Derler ki; nerede hareket, orada bereket!
Ondan sonra durmamışlardır yerinde...
“Gel, gel ne olursa ol yine gel, ister kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel, Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir, yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...”
“Hem genç oyuncu oynat hem de her sene şampiyon ol beklentisi belki anlaşılabilir ama uygulanabilir değil. Kulüplerin geleceği olarak görünen altyapılarda durum bu. Şimdi siz yanıt verin. Yeni Ozan Kabak’lar çıkar mı?”
Yukarıdaki sözler başarılı teknik direktörlerimizden Fatih Terim’e ait. Evet, ben de yıllarca hep altyapıya gerekli yatırımların yapılması konusunda gırtlak patlattım, yazdım-çizdim... Gelin görün ki, her ne hikmetse yönetimler, oraya hep yan gözle bakmışlardır! Sadece yönetimler mi, teknik adamlarımız da maalesef oraya gereken ilgiyi göstermediler! Eee tablo böyle olunca, ekonomilerin dibe vurmasından doğal ne olabilir?
Valla, hocam oradan Ozan Kabak’lar yetişir, yeter ki gerekli yatırımlar yapılsın, oraya üvey evlat gözüyle bakılmasın!
Haaa yetişmiyorsa, nedenlerini de araştırmak teknik adamların asli görevidir. Yani sadece sizin işiniz A takım olmayacak, altyapıya da uğrayacaksınız arkadaş! Altyapıları ‘zapturapt’ altına almak da sizin asli görevinizdir. Siz üzerinize düşeni öncelikle yerine getirin,
Bu oyunda ofansif oynamak kadar, takım savunmasını da en üst seviyede yapmak zorundasınız.
Gelin görün ki, Rusya’nın yoğun baskısına 28 dakika dayanabildik!
Aslında bu dakikaya kadar fena oynamadık, iyi kapandık. Ne var ki, hücuma ailecek çıkarken, kaptırdığımız toplar yok mu? İşte asıl sıkıntı burada yatıyor. Üstelik kritik yerlerde, en güvendiğimiz kramponlar bunu yapıyorsa ki öyle, faturası ağır oluyor! Hadi kaptırdınız, peki takım savunması nerede? Miranchuk’un attığı gol böylesi bir tablodan geldi.
İlk yarıda Rusya karşısında ne kanatları kullanabildik, ne de pozisyon üretebildik! Sadece Burak Yılmaz’ın kalecide kalan kafa şutunu anımsıyoruz, hepsi o kadar!
Güneş’in Cengiz Ünder hamlesi, işe yaradı, gerçek kimliğimizi ikinci yarıda yakaladık.
Nitekim, 51’de kanatları kullandık, en net gol pozisyonunu ürettik. Burak Yılmaz’ın kafa şutunda, top yan direğe çarparak auta gitti. 55’de Hakan Çalhanoğlu ilk kez sahne aldı, şutunda kaleci topu kornere tokatladı.
Ve pes etmeyen, ilk yarıdaki o kötü futboldan ders çıkaran ay-yıldızlı ekibimiz,
Sergen Yalçın’ı taaa altyapıdan bu yana tanırım, açık sözlüdür, yüreğinden geçeni diline yansıtır. Elbette bu oyunda eleştiri olacaktır, önemli olan ağacı kökünden sökmemektir!
Şunu biliyoruz ki, büyük takım çalıştırmak pek de kolay değildir, eleştirilere de hazırlıklı olacaksınız. Açıkçası Sergen hocayı eleştirmeye gönlüm razı olmuyor! Ümraniye’ye uzağız, oraya uzun bir süre önce gittim o da Şenol hocanın olduğu döneme rastlar. Ama görünen köy de kılavuz istemez! Oyun sistemlerine pek takılmam, ortaya konan futbol, mücadele ve skor tabelasına bakarım.
Coşku yok, motivasyon sıfırın altında, hele fiziksel olarak hiç iyi değiller, temposuz oynuyorlar! Gençlerbirliği karşısına çıkan 11’e bakalım. Orta saha; Dorukhan, Atiba ve Souza... Üçü de aynı tip oyuncu... Rakip kaleye dikine oynayan var mı bu üçlünün arasında?
Örneğin Mensah, dikine oynayan, topu rakip alana yıkan bir fotoğraf. Niye yedek?
Asıl sorun savunmada! Çok dağınık, orayı yönetemiyorlar,