AİHM ve mülteciler

3 Temmuz 2022

Türkiye’nin kaderine bak! 4 milyon Suriye vatandaşına kapılarını açtığı için iç politikada muhalefetin ağır eleştirilerine hedef olurken, Suriyeli bir mülteciyi “zorla” sınır dışı ettiği gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’yi, 12 bin 250 euro tazminat ödemeye mahkûm etti.

Medya kararı sorgulamadı. Bazı yayın organları, söz konusu mahkemenin, “sınır dışı edilen mültecinin kelepçelenerek sözleşmeye aykırı bir muamele riskine maruz bırakıldığı ve Suriye’ye geri gönderilmeye itiraz edememesi nedeniyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine” yönelik gerekçeli kararını yazmakla yetindi. Oysa son dönemde mültecilerle ilgili medyada yer alan haberler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin mültecilerle ilgili kararlarının hukuki zeminden çok siyasi olup olmadığını sorgulamayı da gerekli kılıyor.

Çünkü biliyoruz ki; mülteciler küresel dünyanın trajedisi olduğu halde, AB’nin Türkiye ile yaptığı anlaşma, Avrupa’nın kapılarını mültecilere kapatarak sorumluluğu

Yazının Devamı

Hiç şaşırmadım!

26 Haziran 2022

Çocuklara istismarı normalleştiren, kızına, torununa tecavüz edeni serbest bırakan, karısını, sevgilisini öldürene iyi hal uygulayan bir yargı; genç bir kadını önce boğan, hayattayken bir varile sokup yakan ve üzerine beton döken bir adamı da elbette “haksız tahrik” indirimiyle ödüllendirecekti! Öyle de oldu.

Üniversite öğrencisi Pınar Gültekin’i öldüren Cemal Metin Avcı, önce ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırıldı, sonra cezası “haksız tahrik” uygulanarak 23 yıla indirildi. Yani 14 yıl yatıp çıkacak. Çünkü yargı, kararlarını çoğu kez hukuka göre değil, kadınları aşağılayan mevcut baskın zihniyete göre veriyor. Öyle olmasa bir mahkeme hem tasarlayarak öldürmekten ceza verip hem de haksız tahrik indirimi uygulayabilir mi? Mahkemenin cinayeti itiraf eden bu sanığa neden “haksız tahrik” indirimi uyguladığını bilmiyoruz, ama hukukta haksız tahrikin ne anlama geldiğini biliyoruz. Hukuk, haksız tahrik için, “suçu işleyene karşı mağdurun da aynı türden bir saldırıda

Yazının Devamı

Neydi ne oldu!

19 Haziran 2022

Tarihten gelen kültürel bir mirasın aslına uygun yapılmamasının bir sorumluluğu olmalı. Medya da bu yenileme çalışmalarının
takipçisi olmalı

Yıllardır yazıyoruz ama nafile. Türkiye’de daha kaç tarihi yapı “restorasyon” adı altında deforme edilecek bilemiyorum. Ama istikrarlı bir biçimde tarihi eserlerimiz yok ediliyor. Mermerle kaplanacak yere beton döküyorlar. Tarihi kapıları onarmak yerine otomatik kapı takıyorlar. Tavanları camlarla çeviriyorlar; dörtgen, sekizgen yapıları bozuyorlar. Oymalı sütunları kazıyorlar. Estetik kaygıları da yok. Tamamen kendi kafalarına göre takılıyorlar. Yani aslına uygun olmayan o kadar çok “restorasyon” çalışması var ki, hangisini yazarsanız yazın, sonucu değiştiremiyorsunuz. 

Medyada restorasyon haberleri artık yorum ve araştırmayı da gerekli kılıyor. Tarihten gelen kültürel bir mirasın aslına uygun yapılmamasının gerek ilgili bakanlıklar gerekse restorasyonu gerçekleştiren firmalar bakımından da bir sorumluluğu olmalı. Kınamak ya da eserin ne hale geldiğini yazmak yetmiyor. Tarihi ve kültürel dokuyu

Yazının Devamı

Medya varsa ilkeleriyle var!

12 Haziran 2022

1970’li yıllarda TRT’de haberler başladığında babam ve annem “Ajans başladı” diyerek evde dikkatleri dağıtacak tek bir gürültüye, sese izin vermezdi. Haber spikerlerinin sunumunda, tarafsızlıklarını koruyan ciddi tonlama, haberi kamuoyunda daha da önemli hale getiriyordu. 1980’li yıllarda muhabir olarak işe başladığımda, çeşitli haber kaynaklarının ve kamuoyunun habere bakışı, muhabirlere atfedilen itibarın da önemli bir göstergesi sayılırdı. Muhabirlik doğru bilgiye ulaşmak isteyen kamuoyu için büyük bir önem arz ediyordu, çünkü muhabir haber demekti. Fakat yıllar içinde herkesin köşe yazarlığına soyunduğu bu mecrada muhabirlik geri plana itildi. Muhabirlik bilinçli olarak itibar suikastına uğratıldı. Muhabirlerden beslenen ve siyasete angaje olmuş bazı köşe yazarlarının ücret politikasını belirlemeleri, muhabirlerin haberciliğini sekteye uğrattı. Muhabirler de hak mücadelelerinde meslek örgütleri tarafından yalnız bırakıldı. 

***

Bugün Turgay Olcayto başkanlığındaki Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, mesleğin kaybettiği

Yazının Devamı

Eşitlik hiç olmadı ki!

5 Haziran 2022

Türkiye’de kadın-erkek ilişkilerine dair haberlerin önemli bir bölümü “erkek şiddeti” üzerine. Evet, kadınlar artık daha bilinçli. Erkek şiddetini teşhir ediyorlar. Şiddeti, üstü kapatılan aile içi sorun olmaktan çıkardılar. Yargı kararlarına yönelik baskı kuruyorlar, hak taleplerini daha yüksek sesle dile getiriyorlar. Buna rağmen kadınlara yönelik şiddet hiç hız kesmedi. Daha da kötüsü kadın cinayetleri ve kadınları aşağılayan, yok sayan zihniyete karşı yapılan eylemlerde erkekler neredeyse hiç yok! Oysa bu yaşananlar sadece kadınları ilgilendirmiyor. Bu, ağır travmatik sonuçları olan, hepimizi ilgilendiren toplumsal bir sorun. 

Peki, nerede hata yapıyoruz, sorusuna yanıt ararken, çok uzun zamandır kadın erkek ilişkilerini sorgulayan, üstünde düşünüp tartışabileceğimiz makalelerin, haberlerin eskiye oranla giderek azaldığını fark ettim. Üstelik kadın erkek arasında süregelen çarpık ilişkileri ya magazinleştiriyoruz ya da “kadına bak adamı muma çevirmiş” gibi söylemlerle

Yazının Devamı

Hayal satıcıları

29 Mayıs 2022

Tıp dünyası, bilinçaltı temizlik gibi bir yöntemi, saçmalık olarak açıklamışken, bu insanları “bilinçaltı terapisti” diye tanıtmak, haber yapmak ya da makale yazdırmak gerçekten anlaşılır gibi değil!

Kendisini başarısız, değersiz, mutsuz, huzursuz, yetersiz, hasta hisseden ve hiçbir şey yapmadan değişip dönüşmeyi umut eden insanlar üzerinden de artık para kazanılıyor… Bunlar, geçmişte yaşadığınız bir travmayı, korkularınızı, endişelerinizi, olanaksızlıklarınızı paraya, sevgiye dönüştürebilen, size kendi hayalinizi satan “uzmanlar!” Buna da son derece mafyavari, şarlatanca bir isim takmışlar: bilinçaltı temizlik! 

“Bilinçaltı terapisti” olduğunu söyleyen bir şahıs, sosyal medya hesabında kendisini şöyle tanıtmış: “Yeni nesil online görüntülü terapi. Para, iş, kişi bağımlılıkları, cinsel kimliğini arka plana atma, kıtlık bilinci ve birçok konuda çalışıyoruz.” Bir takipçisi de uyguladığı Kovid iyileştirme terapisiyle kocasını iyileştirdiği için kendisine teşekkür

Yazının Devamı

Her şeyin birazı olmak!..

22 Mayıs 2022

Bazen bir olayı bir durumu ya da bir insanı en yakınında durduğunuzda değil, o şeyden uzaklaştı-ğınızda görürsünüz. O mesafe, edindiğiniz tecrübe ve biriktirdiklerinizle size en gerçek, en net fotoğrafı sunar. 

İnsan haklarını konu alan dava dosyalarının içine gömüldüğüm ama henüz olaylara nasıl bakmam gerektiği konusunda yeterli bir birikime sahip olmadığım bir dönemde tanıştığım ve geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan hukukçu Rona Aybay, bana bu konuda muazzam bir bakış açısı sunmuştu. Yıllar önce bir pazar günü, Rona Aybay’ın daveti üzerine Sıraselviler’deki bürosuna gittim. 5’inci kattaki hukuk bürosunun bir bölümünü sinema salonu haline getirmişti. 30 hukuk öğrencisiyle bürodaki numarasız koltuklara yerleştik. Yönetmen Ali Özgentürk’ün “Balalayka” filmini izlemek için... Özgentürk, Aybay ve hukuk öğrencileri, film bittikten sonra düşüncelerini anlattı. 

Şaşırmıştım... Aybay, 12 Eylül’den sonra üniversiteden

Yazının Devamı

Dolandırıcıların ilham kaynağı!

8 Mayıs 2022

Şöyle bir düzen kurmuşlar: İşsiz güçsüz iki-üç adam bir araya geliyor. Boşanmış, çocuklu, kalacak yeri olmayan, aile bağları kopuk ya da kimsesiz, ekonomik bakımdan zor durumda kalan, eğitimsiz, cahil kadınları sağdan soldan toplayıp bir eve tıkıyorlar. Sonra oğlunu evlendirmek isteyen, kendine eş arayan adamlara ulaşıyor, onları ellerinde tuttukları kadınlarla tanıştırıyorlar. Ve bir hikâye uyduruyorlar; “Amcasıyım, babasıyım, dayısıyım, teyzesiyim” diyerek. Bu tezgâhı kuranlar, evlenmek isteyen erkeklere, yüklü bir “başlık parası” karşılığında kadını alıp götürebileceklerini söylüyor. 100 bin, 150 bin lira tutarındaki “başlık” paralarını hemen orada ceplerine atıp, imam nikâhıyla alınan kadınlara da yüzükler, bilezikler, kolyeler taktırıyorlar. Sonra, sonrası yok! Kadınlar altınları toplayıp kaçıyor, kendilerini “sahte gelin” yapan bu adamlara getirip teslim ediyorlar.

Neredeyse her ilden, her kasabadan, her köyden benzer mağduriyet yaşayanlar soluğu karakolda alsalar da sonucu değiştiremiyorlar. Yakalanan kadınlar ya

Yazının Devamı