Hepimizin en çok istediği şeylerden biri de doğru anlaşılmak, kendimizi doğru anlatabilmektir.
Bir de karşıdakini doğru ve yeterli anlamak gerekir.
Bir ilişkinin sağlıklı olabilmesi için en temel şart sağlıklı bir iletişimdir.
Burada ise en çok karıştırılan şey anlaşmak ve uzlaşmak arasındaki farktır.
Uzlaştığımız zaman anlaştığımızı sanıyoruz ve anlaşmayı uzlaşmakla eşdeğer görüyoruz. Yani uzlaşma yoksa anlaşamadığımızı varsayıyoruz.
Oysa karşınızdakiyle uzlaşmadan da onu anlayabilir, onunla anlaşabilirsiniz.
***
Sorusunu bile yanlış soruyoruz.
“Anlaştık mı?” dediğiniz de aslında “Bu konuda uzlaştık mı?” demek istiyorsunuz.
Söylediğinize birisi “anlaştık” diyorsa “Anladım ama ben öyle düşünmüyorum” demek istemiş olamaz mı?
Anlaşanlar hep aynı fikri paylaşmak zorunda mı?
Bana kalırsa, anlaşmak, iletişimde olduğunuz kişinin mesajını doğru algılamak ve bunu anladığınızı belli etmek demektir. Bu paketin içinde illa da hak vermek bulunmak zorunda değil!
***
Bana bir şey anlatıldığında birkaç olasılık vardır.
Mesela ben konuyu “tamamen yanlış anlamış” olabilirim.
Veya karşımdaki konuyu tamamen yanlış aktarmış olup, kendisi de bir yanlış anlaşılmaya sebep olmuş olabilir.
Bir diğer olasılıkta ben konuyu “doğru ama eksik anlamış” olabilirim.
Mesajı doğru alsam da aradaki eksiklerden dolayı boş kalan kısmını kendim doldurabilirim.
Boşlukları kendim doldurduğumda ise konuyu kendime göre değiştirebilirim, kendi yorumumu katabilirim. İletişimde olduğum kişi konuyu bana doğru ama eksik aktarmış olabilir ki bunu genelde gençler yapar.
Özellikle izin almak istediklerinde yeri, zamanı doğru söyleyip yaptıkları programın detaylarını özellikle eksik anlatırlar, böylece siz daha kolay izin verirsiniz.
***
Bir seçenekte de ben konuyu “doğru ama fazla anlamış” olabilirim.
Yani gerektiğinde fazla detayı kendi zihnimden mesajın içine katmış olabilirim. Bazen abarttığımız durumlarda böyle olur.
Bazen de verilen küçük bir mesajı kafamda çoğaltır gereğinden fazla anlam verebilirim.
Son ihtimal ise en çok istediğimiz ama her zaman mümkün olmayan seçenek olan “tamamen anlamış” olmaktır.
Bana söyleneni eksiksiz, abartısız, kendi yorumumu katmadan anlamışımdır. Mesajı veren de açık ve net bir şekilde durumu aktarma yetisine sahiptir.
Bu durumda zaten iletişim akıcı ve yapıcı bir şekilde gelişir.
Sen bunu mu demek istedin?
Bu soru gerçekten bir anlamaya çalışma sorusu da olabilir, bir saldırı sorusu da!
Kimi zaman karşımızdakiyle yanlış bir anlaşmaya düşmemek adına sağlıklı bir şekilde onun söylediklerinden, ne anladığımızı tekrar eder ve sonra da kendisine gerçekten bunu mu demek istediğini sorarız.
Bu tarz bir soruşta hiçbir sorun olmadığı gibi sağlıklı iletişim de kullanılan bir yöntemdir.
Kendi kafamdan senaryo yazıp, “Acaba bunu mu diyor?” diye kurgulamak yerine direk olarak karşımdakine sorar ve bunu öğrenirim. Böylece yanlış anlama riskimi ortadan kaldırırım.
Ancak kimi zaman bu soruyu çok saldırgan ve öfkeli bir ses tonuyla “sen bunu mu demek istedin?” diye de sorabilirim. Bu aslında kavga başlatmaya davet eden bir soru şeklidir.
Eğer karşımdaki “evet, bunu dedim” derse gerisi saldırı şeklinde gelir.
“Yok, sen yanlış anladın, öyle demek istemedim” diye alttan alıyorsa belki kavga çıkmadan çözülebilir.
İlk senaryoda “bunu mu demek istedin?” sorusu algıyı netleştirmek için sorulmuşken ikinci durumda durumu germek için kullanılmıştır. Sizin başınıza hangi durumlar daha çok geliyor? Genelde karşınızdakilerle akıcı olarak iletişim kurar mısınız, sizin söylediklerinizi iyi anlarlar mı?
Siz iyi bir anlatıcı mısınız?
Anladığınız ama uzlaşmadığınız şeyleri anlamamış gibi mi yaparsınız yoksa siz de uzlaşmadığınız konuları anlamadıklarınıza mı eklersiniz?