Değişmemek konusunda kararlı, yıllardır kemikleşen kadrosuyla ve müdavim müşterileriyle birlikte adeta bir aile olan Pizza Venedik, İzmir’in değişmeyen yüzüdür
Alsancak’ta en civcivli yer Mustafa Bey Caddesi’nin denize yakın bölümüdür. Burada hep en köklü, en popüler mekânlar bulunmuştur. Annemin evi 1980’den beri orada olduğundan son 40 yılını iyi bilirim. Bonjour, Cafe Plaza derken onlarca yer açılıp kapanmıştır ya da tümden değişmiştir; bir tek pek de değişmeden kalan biraz yukarıda Reyhan Pastanesi’dir. İşte bu civcivli yerin hemen paralelinde Gül Sokağı ya da daha resmi adıyla 1382. sokak son derece sakindir. Ama asıl orada nesillerin kalbi atar. Çünkü Venedik oradadır. Tam doğru adıyla “Ristorante Pizzeria Venedik”, ama İzmir’de herkes kendine göre kısa bir isim takar, kısaca Pizza Venedik veya sadece Venedik diyen vardır.
Peki, neden Venedik? Üstelik İtalya’nın pizzasıyla asıl meşhur olan kenti Napoli iken. Hikâye Almanya’da başlıyor. Lokantanın kurucusu Ahmet Günter Sezener, bilgisayar mühendisliği okumak için gittiği Almanya’da pizzaya gönül vermiş. Dönüşte aile şirketinde çalışmaktansa yemek işine yönelmek istemiş. 1979 yılında şu andaki mekânın yerindeki küçük bir dönerciyi devralmış ve kısa sürede genişleterek pizzacıya çevirmiş. Pizzayı Almanya’da sevmiş ama gönlündeki kent Venedik’miş. Bir zamanlar İzmir ile Venedik arasında gemi seferleri varken sık sık soluğu orada alırmış. Bu yüzden dükkânı ilk açtığında bu ismi seçmiş. Ama mekânın tasarımında bir Alman havası olduğu inkâr edilemez. Loca gibi ahşap banklı oturma birimleriyle samimi bir ortam yaratılmış. Tıpkı Kuzey İtalya, İsviçre, Avusturya veya Almanya’daki küçük sevimli aile işletmesi lokantalar gibi bir hava yakalanmış.
Mekan, pizzanın yanı sıra İtalyan mutfağından klasik lezzetlerle de beğeniliyor.
Evine gelmiş gibi
Değişmemek konusunda kararlı, yıllardır kemikleşen kadrosuyla ve müdavim müşterileriyle birlikte adeta bir aile olan Pizza Venedik, İzmir’in değişmeyen yüzüdür. “Yılların değiştiremediği mekânın sırrı sadece samimiyet”. Çeyrek asırdır çalıştığı mekân için bir çalışan söylediği sözler bu. Nesillerin müdavim olmasının nedeni öncelikle buldukları bu samimiyet. Garsonlar kimi zaman müşteriyi görünce siparişi bile almaya gerek duymuyor, sadece “Her zamanki değil mi?” diye sormakla yetiniyorlar. Dekorasyonun değişmemesi, müşterileri geçmişe bağlamakta önemli bir etken. Buraya gelen kendini evine gelmiş gibi hissediyor. Her şey ilk günkü gibi, ahşap oturma köşeleri o eski samimiyetin yakalandığı hafıza odacıkları gibi. O hafıza odacıklarında bazen ilk buluşmanın heyecanı bazen de evlenme teklifinin anısı yaşıyor. Burada bakışmaya başlayıp, burada ilk yüzüğü takan, yıllar sonra pusette çocuğuyla gelip, şimdi torun sevenlerin sayısı hiç de az değil.
Elbette müdavimler için hep aynı yüzlerle karşılaşmak da önemli. Müşteriler de birbirini tanıyor, masadan masaya selamlaşmalar sürerken, servis elemanları da bu tanışıklığın bir uzantısı oluyor. Serviste Yavuz Gümüşçay 30 yıldır burada. Hayatı burada geçmiş. Keza gene serviste Mustafa Güney 24 yıl, Yıldıray Özhan 25 yıldır müşterileri tek tek tanıyorlar. Ben geçen yaz son gittiğimde İsveçli bir yemek yazarı arkadaşıma buradaki durumu anlatırken bize servis yapan garson, “Ben ekibin en yenisiyim” dedi; sadece 17 yıldır çalışıyormuş. Mutfakta Ahmet Paşa 29 yıl, İhsan Korkmaz 31 yıl, Muhittin Küçük 32 yıl sonunda daha yeni emekli olmuşlar. Böyle kocaman bir aileymişçesine çalışma ortamı var. Evlere servis götüren Murat Moğul bile 28 yıldır evlere pizza yetiştiriyor, müdavim müşterilerin ev adreslerini ezbere biliyor. Öyle ki, sipariş verirken bazen eczaneden ilaç isteyen ya da gelirken şunu da alabilir misiniz diyen müdavimler oluyormuş. Samimiyet o boyutta. E, dile kolay, çoğu için hayat burada geçmiş.
Sadece pizza değil!
Elbette müdavimler sadece pizza için burada değil. İtalyan mutfağından pek çok klasik yemek ve zengin şarap menüsü de ayrıca müdavimler yaratmış. 2007 yılında lokantayı babasından devralan Osman Sezener, bütün eğitimini bu doğrultuda yapmış. Bilkent Turizm ve Otel İşletmeciliği bölümünden sonra French Culinary Institute New York’ta aşçılık, Institute of Culinary Education’da İtalyan mutfağı, International Culinary Center’da şarap eğitimi almış. Benzer şekilde İtalyan mutfağı üzerine eğitim gören kız kardeşi Melodi ile ayrıca Venedik Catering şirketini de idare eder olmuşlar.
1981 yılından fotoğraflarda Ahmet Günter Sezener pizzacıya çevirdiği lokantasında o tarihteki ekibiyle.
Ateşten doğan ateş
Pizza Venedik’in fırını nesiller yetiştirmiş. Ama şurası kesin ki o sönmeyen ateşten bir başka ateş doğmuş. Mutfak dünyasının içine doğan Osman Sezener, daha küçük yaşlardan itibaren baba dükkânında çalışmaya başlamış: “Daha 7-8 yaşında sokakta masalara müşteri çekmeye çalışırdım” diyor. İşte pizza fırınının kor ateşi içine o zamandan düşmüş, kim bilir belki de o yüzden yıllar sonra Urla’da açtığı lokantanın adı ateş anlamına gelen “Od” olmuş. Gerçi Od Urla’yı açarken babasını ikna etmek için 10 yıl uğraşması gerekmiş ama bugün giderek gelişen ve genişleyen yapısıyla şimdiden bir başka müdavim mekânı.