Eski bağlar dünyada yükselen değerler arasında. Pek çok bağ bölgesi UNESCO Dünya Mirası Listesine alınıyor. Bağcılığın Bronz Çağı’na kadar uzandığı Anadolu’nun, üzümün ana vatanı olduğuna inanılıyor; gerçek bir hazineye sahibiz
“Bakarsan bağ bakmazsan dağ olur” diye boşuna dememişler. Türkiye tam bir bağ cenneti. Bağlarla benzersiz bir ilişkimiz var. Pek çok ülkede bağcılık sadece şarap üretmek için yapılırken bizde bağcılığın anlamı bunun çok ötesinde. Her şeyden önce üzüm bizim favori meyvelerimizden. Eskiden üzüm sadece mevsiminde yenmekle kalmaz, bazı üzüm türleri serin kilerlerde salkım halinde asılarak kış aylarına dek saklanırdı. Türkiye sofralık üzümün en büyük tüketicisi olmalı, ancak üzüm kurusunda da birinciyiz. Üzüm taze yenmezse ya kurutulur ya da pekmez, pestil, köftür, köfter, bastık, dilme, kesme, şirin tarhana, cevizli sucuk, orcik gibi diğer üzüm ürünlerine dönüştürülür. Ayrıca asma yaprağı düşkünlüğümüz de unutulmamalı, dolmalar sarmalar için asma yaprağı mutfağımızda çok önemli bir malzeme. Elbette bunların dışında üretilen üzümün bir kısmı da rakı ve şarap yapımında kullanılıyor. Özellikle şarap sektöründe her yıl yepyeni üzümlerden, daha doğrusu unutulmuş ama yeniden keşfedilen üzümlerden şaraplar üretiliyor.
Eski bağlar kültürel varlık
İşte bu noktada eski bağlar çok kıymetli. Artık tarihi eser ve çevre korumada geçerli olan yeni bir kavram var: Kültürel Peyzaj. Bu kavram, kültürel, doğal kaynaklar, yaban hayatı, tarihi bir olaya sahne olmuş ya da çeşitli kültürel ve estetik değerler sergileyen coğrafi alan olarak tanımlanıyor. Özetle doğa ve insanın ortak ürünü olan bir kültürel miras tanımı yapılıyor. İnsan müdahalesiyle şekillenen bağlar, pirinç tarlaları, çay veya kahve plantasyonları bu tanım içine girebiliyor. Bu nedenle dünyada pek çok eski bağ bölgesi, UNESCO Dünya Mirası listelerine Kültürel Peyzaj başlığı altında girdi. Bizde yapılan son dönem bazı çalışmalar da Türkiye’den pek çok eski bağ coğrafyasının Dünya Kültürel Peyzaj listesine aday olabileceğini gösteriyor.
Bu yıl Slow Food hareketi bünyesinde yeni bir etkinlik başladı. İlk kez düzenlenen Slow Wine Coalition etkinliğine Türkiye adına katılan şarap uzmanları Sabiha Apaydın Gönenli, Gözdem Gürbüzatik ve Umay Çeviker, Anadolu’nun kaybolmaya yüz tutan yerli üzümleriyle ilgili ortak bir bildiri sundu. Aslen mimar olan Umay Çeviker’in 2015 yılında kaybolan üzümlerle ilgili bir projesi, İngiltere’de Geoffrey Roberts ödülü almıştı. Old Vine yani Eski Bağ oluşumunun Türkiye temsilcisi olan Umay Çeviker Patkara, Sungurlu ve Gök üzümlerini tekrar canlandırma çalışmalarıyla dikkati çekmişti. Bugün (19 Haziran) İstanbul’da tam da bu konuların tartışılacağı bir konferans düzenleniyor. Sabiha Apaydın Gönenli’nin düzenlediği “Kök, Köken, Toprak” başlıklı konferans, Anadolu ve Trakya’da bağcılık, yerli üzüm türleri ve asırlık eski bağların önemi konularında yerli ve yabancı uzmanları bir araya getiriyor. Old Vine kurucularından Türk şaraplarını çok iyi tanıyan Sarah Abbot, Slow Wine direktörü Maddalena Schiavone ve doğal Gürcü amfora şarap yapımı uzmanı Mateja Gravner, Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü uzmanı Tamer Uysal, akademisyen Prof. Dr. Elman Bahar ve Dr. Mark Soileau gibi konuşmacıların yanı sıra Türkiye’nin önde gelen şarap üreticileri ve eski üzümleri canlandırma konusunda öncülük eden yepyeni üreticiler de katılımcılar arasında. Üzümünü ye de bağını sorma demişler, artık tam tersi, bağı sormanın zamanı gelmiştir. Kültürel peyzaj unsuru olarak bağlarımız en önemli kültürel miras varlıklarımız.