Uzun yıllar Bangkok’ta yaşayan ödüllü şefimiz Fatih Tutak yaklaşık bir sene önce Türkiye’ye döndü ve artık TURK adlı restoranında, Türk mutfağını dünya gündeminde tutmaya çalışıyor. The Best Chef Awards 2020 Dünyanın En İyi 100 Şefi listesine giren tek Türk şef oldu. Bu başarılar kolay gelmiyor, ama yıldızların evreni karanlık da olabiliyor.
Şefler dünyası her gün bir sürpriz, her gün beklenmedik bir haberle dolu. Öncelikle Fatih Tutak’ın dünyanın en iyi şefleri listesine girmesi hakkında yazacaktım. Tam o sırada bir başka ödüllü ve uluslararası alanda başarılı şefimiz Maksut Aşkar’ın Instagram paylaşımını gördüm. Geçen yıl Omnivore Paris’te Japon şef Taku Sekine ile birlikte yaptıkları bir yemekten sonra neşe içinde sarmaş dolaş bir resim ve o inanmak istemeyeceğiniz cümle: “Huzur içinde yat!”
Kovid-19 şefler dünyasında bir can daha mı aldı derken, gerçek çok daha derin bir dram hikâyesiydi. Paris’te en başarılı şefler arasında sayılan Taku Sekine, kendisi hakkında anonim kişilerin sosyal medya üzerinden yürüttüğü cinsel taciz ima ve iddialarıyla karalama kampanyasına dayanamamış, derin bir bunalıma sürüklenmiş ve hiçbir yasal soruşturmaya uğramamasına rağmen, taşıdığı Japon kültürünün de etkisiyle bu sosyal medya saldırısına katlanamamış, şeref meselesi yapmış ve intihar etmişti. Kendisini iki kez Türkiye’de Neolokal’de konuk şef olarak ağırlayan, iki kez de Paris’te birlikte mutfağa giren Maksut Aşkar, onun hakkında “az rastlanır yaratıcılıkta bir yetenekti” diyor. Bense şefin Instagram hesabında henüz 3 yaşındaki oğlunun videolarına takıldım kaldım. O küçücük oğlancığı bırakıp gidebilmek için ne denli bir umutsuzluk girdabına ve bunalıma kapılabilir insan? Şeflerin içinde bulunduğu baskı nasıldır ya da şefler, bu ışıltılı dünyanın tuzaklarından uzak kalabilir mi? Bunları sorgulamadan edemedim.
Şeflerin çelişkili dünyası
Günümüzde şefler dünyası çelişkiler dünyası! Rekabet ve dayanışma el ele, haset ve gıpta ile arkadaşlık ve dostluk kol kola. Her gün tekrar başlayan, her seferinde mükemmel olması beklenen bir servis, beklenti çıtası sürekli yükselen bir müşteri kitlesi var. Diğer taraftan şefler her geçen gün sürekli bir yenilik arayışı içindeler, kendilerini sürekli yeni bir şey yaratma baskısı altında hissediyorlar. Şefler dünyası artık biraz da gösteri dünyasına dönüştü. Sürekli sosyal medyada olmak, her geçen gün yenisi çıkan ödüller evreninde yer almak adeta şartmış gibi bir algı yaratılıyor.
Uzun ince bir yol
Fatih Tutak İstanbul’da doğup büyümüş, Bolu Mengen aşçılık okulunda okumuş. Bolu’dan sonra staj hedefini İstanbul’un 5 yıldızlı otellerine çevirmiş ve özellikle Ritz Carlton’daki şefi Paul Pairet’in etkisiyle yurt dışına gitmeye odaklanmış. İlk hedefi rekabetin büyük ve acımasız olduğu Asya ülkeleri olmuş; önce Çin, sonra Japonya’da büyük deneyim kazanmış. Hiç İngilizce bilmeden çıktığı bu yolculuk, onu The House on Sathorn Bangkok’un başına getirmiş. Kendisini ilk kez geldiği Gökmen Sözen’in düzenlediği GastroMasa etkinliğinde tanımış ve ilginç bir şekilde onu Bangkok’ta bir türlü denk gelemediği arkadaşım Mason Florence ile tanıştırmıştım. Talisman Media Group ve Bangkok 101 dergisinin kurucusu Mason, bana Fatih’in gelişimini deyim yerindeyse hep raporladı ve tarzının Asya füzyonundan nasıl adım adım tamamen Türk mutfağına dönüştüğünü anlatageldi. Fatih Tutak bugün taş yerinde ağırdır diye kendi topraklarına döndü ve sesini buradan dünyaya duyurmaya çalışıyor.