Bahardan yaza geçişin en körpe tatlarındandır bezelye. Bezelyenin en tazesini yiyebilmek için icatlar yapılmış. Bezelyenin körpeyken daha lezzetli olma özelliği, onu kral sofralarının gözdesi yapmış
Bezelyenin Anadolu’daki tarihi çok eski. Çayönü kazılarında bulunan bezelye taneleri M.Ö. 8500’lere tarihleniyor. Antalya’nın kuzeyindeki Bademağacı Höyüğü gibi pek çok Neolitik yerleşimde hep bezelye kalıntıları bulunmuş. Bezelye muhtemelen nohut gibi kurutularak tüketiliyordu; üstelik bugünkü yemyeşil bezelyeler gibi değil, daha çok nohut gibiydi. Ancak bezelyenin tıpkı taze nohut gibi çiğ yendiğini de hayal etmek mümkün. Bezelye ilk koparıldığında tazecik tadı doğrusu çok caziptir. Hangimiz bezelye ayıklarken bir iki körpecik bezelyeyi ağzımıza atmadan durabiliriz ki? Ağızda âdeta patlayan, suluca, hafif şekerli çiğ bezelye tadı benzersizdir. Bezelye ne kadar körpe ve tazeyse yemeği de o kadar şeker gibi olur, tadından yenmez. O yüzden pazardan alınca ilk pişirilecek sebze bezelye olmalıdır. Çoğu kez nasılsa dayanır diye bekletiriz, ama farkında olmadan lezzetini baltalarız. Çünkü bezelyedeki doğal şekerler hızla nişastaya dönüşür ve o şeker gibi tadının yerine sanki unlu gibi bir tat gelir.
Versailles Sarayı modası
Bezelyenin körpeyken daha lezzetli olması özelliği, onu kral sofralarının gözdesi yapmış. Fransız mutfağının dünyanın önde gelen mutfağı haline gelmesine öncü olan ve Güneş Kral olarak anılan XIV. Louis, özellikle bu körpeliğin meftunuymuş. İştahıyla ünlenen Kral, sofrasında her yiyeceğin en iyisini, en tazesini ister ve bunun için hiçbir masraftan kaçınmazmış. Kral, turfanda ve taze sebze meyve düşkünlüğü yüzünden Paris dışındaki Versailles Sarayı’na taşınmayı tercih etmiş ve sarayın etrafında mimarlara özel tasarlattığı setlerde sebze meyve bahçeleri ve seralar kurdurmuş. İşte bu bahçelerde yetiştirilen körpe bezelyeler koparıldığı anda şeker gibi tadını kaybetmesin diye koşa koşa saray mutfağına yetiştirilir ve kısaca buharda pişirilip tereyağıyla krala sunulurmuş. Öyle ki Versailles Sarayı’nda yerli yersiz, günün her anında, hatta gece yatmadan hemen önce bile kaşık kaşık körpe bezelye yeme furyası başlamış. O dönem sarayın yakın çevresinden Madame de Maintenon, yazdığı bir mektupta, bunun tam bir delilik haline geldiğini anlatmış. Hanımefendinin XIV. Louis ile çok yakın olduğunu, hatta sonradan kraliçenin ölmesi üzerine kral ile gizlice evlendiğini, bir anlamda Fransa’nın kraliçe ilan edilememiş gayriresmî kraliçesi olduğunu söylemekte yarar var. Sarayın taçsız kraliçesi, yazdığı 1696 tarihli bu mektupta, nadir bulunan bir inci gibi görülen bezelye çılgınlığını anlatırken, “Onu yemek istemenin sabırsızlığı, yerken yemenin hazzı ve tekrar tekrar yemenin sevinci dillerden düşmüyor” diye yazmış ve şöyle eklemiş: “Bu bir tür moda, bir delilik!”
Jefferson’ın Monticello bahçelerinde 30 tür bezelye yetiştiriliyordu.
Jefferson’ın bezelye aşkı
Fransızların bezelye deliliğinin Amerika’ya sirayet etmesi uzun sürmemiş. Amerika’nın üçüncü başkanı Thomas Jefferson, bezelyenin Fransa-Amerika yolculuğunda kilit isim. Jefferson’ın kurduğu Monticello bahçeleri tıpkı Güneş Kral’ın Versailles bahçeleri kadar önemli. Jefferson, başkan olmadan önce 5 yıl Amerika büyükelçisi olarak Paris’te yaşıyor ve Fransa’daki mutfak kültüründen çok etkileniyor. Jefferson’ın bezelye aşkı böyle başlıyor. Amerika’ya dönünce Monticello bahçelerinde tam 30 bezelye türü yetiştiriyor. Bu bezelye tutkusu çevredeki diğer çiftlikleri de etkiliyor. Hatta mevsimin ilk bezelyesini kim yetiştirecek diye yarışma yapılıyor. Her ne kadar Monticello’nun iyi güneş alan hafif tepelik arazisi avantaj gibi gözükse de bu yarışmayı Jefferson sadece bir kez kazanabilmiş; ödül hemen hemen her zaman komşusu George Divers’e gitmiş. Bugün bezelye, Amerika’da donmuş olarak tüketilen sebzelerin başında geliyor. Donmuş gıda teknolojisini geliştiren mucit Clarence Birdseye, bezelyenin o en körpe tadını anında şoklamayla dondurup sofralara koymayı başarmış ve böylece körpe bezelye, kralların, başkanların sofralarından halka inerek kitlelerin sevgilisi olmuş.