Anne yemeği gibisi yoktur. O ilk tat hep aranır, eşi benzeri bir türlü bulunamaz. Anneler kızlarına el verir, en nadide lezzetler elden ele, dilden dile aktarılır, nesillerden nesillere geçer. Yemekler bazen hikâyelerini de birlikte taşır, hayat zenginleşir, hikayeli yemeklerin tadı daha da bir güzelleşir
Çiçekler açan bir kitap. Sayfaları çevirdikçe içiniz açılıyor, yeri geliyor tariflerin içine dalıyorsunuz ya da fotoğrafların albenisine kapılıp büyülenmiş bakakalıyorsunuz. Kimi zaman nesillere uzanan öykülere takılıp meraklı bir roman okur gibi kendinizi hikayenin sonunu merak eder buluyorsunuz. Elvan Uysal Bottoni’nin kaleme aldığı “Emma Teyze’nin Kitabı” böyle bir kitap.
Kitabın öyküsü kadar yazılışı da tıpkı hayat gibi, bir talih ve talihsizlikler öyküsü. Elvan Uysal Buttoni 20 yıldır İtalya’da yaşayan bir tadım uzmanı. Bundan dört yıl önce oğlu Lorenzo Deniz iki yaşına gelmiş; iki yarım kalmış kitabı yazıp bitiremiyor olmanın ağırlığı altında ezilirken aklına bambaşka bir fikir geliyor. Elvan şöyle anlatıyor: “Aklıma kayınvalidem Giulietta’ya teyzesi Emma tarafından düğün hediyesi olarak yazılmış tarifler geldi. Hızlıca yapılabilecek bir iş; Giulietta çok mutlu olur, bir taşla iki kuş vururum, hem de ortaya bir şey çıkarmanın motivasyonuyla diğer kitapları da yazıveririm dedim.” Demiş ama hayat hiç de öyle gül bahçesi olmamış!
Teyze anne yarısı
Zia Emma, yani Emma teyzenin çocuğu olmamış. Talihsiz hüsranla biten bir aşktan sonra hiç evlenmemiş. Kız kardeşi Chiara ise büyük bir aşkla evlendiği kocasıyla mutlu mesut bir hayat yaşamış. Chiara’nın belli ki yemek yapmakla pek arası yok, ikide bir tencerenin dibini yakıyor. Emma ise hem meraklı hem de becerikli. Çocuksuz Emma’nın gönlü el vermiyor ve elceğizleriyle bir tarif defteri yazıp kız kardeşinin yeni evlenen kızına hediye ediyor. Annesinden doğru dürüst yemek öğrenememiştir, bari bunlara bakıp bir şeyler pişirebilsin, sevdiklerine güzel sofralar kurabilsin diye...
Giulietta yıllar sonra çok sevdiği kocası ölünce aynı evde yaşamak istememiş, evi dağıtırken Emma’nın defterini Elvan’a vermiş. Böylece Elvan’a hiç tanımadığı Emma’dan yüklü bir manevi miras kalmış. O ise bu mirası iş edinmiş bize aktarmış.
Su con la vita!
Giulietta her dar zamanda “Su con la vita” dermiş. “Bu da geçer, keyfini kaçırma” ya da “Hayat bu, boş ver gitsin” anlamına gelen İtalyanca bir deyim. Giulietta kitabın basılışını görememiş, kendisini bir yıl önce kaybetmişler. Kitabın çıkışının Emma’nın memleketi Kuzey İtalya’yı kırıp geçiren korona günlerine denk gelmesi ise kaderin garip bir cilvesi. Elvan, “Ne tuhaf zamanlama” diyor ve ekliyor: “Sonra da bu kitap başka bir tarihte çıkamazdı diye düşündüm. Hayatı kontrol etmeye çalıştıkça elinden kaçtığını öğretti Emma Teyze bana. Ben bu kitabı çok sevdim. Bir taşla iki kuş vuramadım. Diğer iki kitap hâlâ yarım. Evdeki hesap çarşıya uymasa da iyi ki hayatıma girdi.”
Merak etme Elvan, kayınvaliden korona zamanlarını görseydi moralleri yüksek tutmaya çalışır, “Su con la vita!” lafını basardı, kitabı görebilseydi seninle mutlaka gurur duyardı.
4 çiçek 1 böcek
Kitap, Elvan’ın kalemi kadar Derya Turgut’un müthiş fotoğraflarıyla da can kazanmış. Hayatın içinden fırlayan fotoğraflara nefes veren ise yemek stilistliğini yapan Ayşecan Tüfekçioğlu’nun sihirli dokunuşları. Mimar Roberta Pellegrini çiçek tasarımını yaptığı düğünlerden kucaklayıp getirdiği çiçeklerle sofraları şölen yerine çevirmiş. Sanki Emma iki dakika önce sofrayı kurmuş, çiçekleri yerleştirmiş. Belki de hep özlemini çektiği hiç olmamış ailesine sesleniyor: “A Tavola! - Haydi sofraya!” diye. Onun ailesi artık ona ikinci bir hayat veren bu dört çiçek gibi kadın, ama grubun içinde gizli bir de böcek var. Tasarımcı Yılmaz Aysan incelikli tasarımıyla bu ruhu sayfalara tam olarak yansıtmış, Emma’yı sonsuz kılmış.
Enginarlar hemen dörde kesildi, tuz ve zeytinyağı ile harmanlanıp fırına verildi ve dünyanın en güzel yemeği oldu.
Elmalar ve enginarlar
Kitabın benim ruhuma tam değen bir özelliği var; neredeyse yarısı elma, yarısı enginar tarifi dolu. Enginar zamanı ben, ben olmaktan çıkarım, o kadar severim. Elma sevgisi ise bize Alman anneannemin mirasıdır. Ailede elmalı turtalar, pastalar çok sevilir. Bir zamanlar her aile kutlamasında elmalı tatlılar yapardım; kızımı ‘Streusel’ kırıntılı fırında elma ile büyüttüm desem yeridir. Kızım da bana bir Anneler Günü’nde hayatta aldığım en güzel hediyeyi vermişti. Simit almaya göndermişken, seyyar satıcıdan harçlığının tamamını harcayarak aldığı bir buket enginar ile çıkageldi. İşte o an paha biçilmezdi.
Çilekli Charlotte
Düz kenarlı bir kalıba bol tereyağı sürün. Kedidili bisküvilerini şerbetle ıslatın, kalıbın zeminine ve kenarlarına taç gibi dizin. İçine kat kat krema ile çilek dizin, katlar arasına tekrar kedi diliyle katlar döşeyin. En üst katmanda bisküviler olmalı. Buzdolabında iyice soğuyuncaya kadar bekletin. Kalıbı çok kısa kaynar suya batırarak bir tabağa ters yüz edin. Çileklerle süsleyerek annenize sunun.
Not: Bu tarifte piyasada bulunan yüzde 35 yağlı kremayı biraz şeker ekleyerek ve çırparak kullanabilirsiniz.