Aylin Öney Tan

Aylin Öney Tan

aylinoneytan@gmail.com

Tüm Yazıları

Turizm ve yeme içme sektöründe kalıcı olmayı başarmak zor. Trendler ve beklentiler sürekli değişiyor. Bu işin bir de modası var. Henüz birkaç sezon önce yapılmış mekân tasarımları demode olabiliyor. Milyon dolarlık yatırımlar boşa gidiyor, ya da birkaç yıl içinde cazibesini kaybediyor. Peki nasıl kalıcı olunabilir?

Bir Bodrum klasiği  ve turizmde kalıcılık

Bodrum Türkiye’de turizmin en çok konuşulan beldesi. Her yıl nerede ne var, yeni nereleri açıldı, hangi şef nerede diye konuşulur. Tonlarla para akıtılan yatırımlar yapılır, ama bir sezon sonra çoğu değişir. Turizm zaten pek çok farklı parametreye bağlı, ekonomik durum ve döviz kurları yanı sıra iklim değişikliği, pandemi, savaş, yangınlar gibi beklenmedik krizler gündeme gelince sektör derinden etkileniyor. Buna her yıl en yeni, en popüler olma yarışı da eklenince giderler artıyor, fiyatlar astronomik oluyor.

Bir Bodrum klasiği  ve turizmde kalıcılık

Bir Bodrum klasiği  ve turizmde kalıcılık



MİMARİ, TASARIM VE SANAT

Her yıl değişmek ve yenilenmek şimdiki zamanların tüketim dünyasının getirdiği bir zorunluluk adeta. Bir de değişmemeyi ilke edinenler var. Bodrum’da turizmin öncülerinden The Marmara Bodrum değişmeye direnen, ilk günkü mimari ve tasarım anlayışını korumayı başaran yerlerden biri. Bunda açıldığı 1999 yılında Ersen Gürsel ve Haluk Erar imzası taşıyan zamanı için öncü olan mimarisi kadar, sahiplerinden Ardıç Gürsel’in vizyonuyla sanat eserlerine ağırlık veren iç mekân düzenlemelerinin de payı var. Birkaç yıl önce kaybettiğimiz Fransız mimar Christian Allart’ın iç mimarisini yaptığı mekanlar koridorlardan odalara kadar muzip detaylar içeriyor, Bodrum pazarlarından gündelik objeler şaşırtıcı tasarımlarla bambaşka bir boyut kazanıyor, süpürgelerden padişah sarığı süsü gibi motifler duvarları süslüyor. Bu oyuncaklı ve eğlenceli detaylara ek olarak Mevlüt Akyıldız gibi sanatçıların eserleri ortama bambaşka bir derinlik katıyor. Sıtkı Kösemen’in objektifinden Bodrumluların portre fotoğrafları Bodrum insanına bir selam çakıyor. Portreler arasında Bodrum’a damgasını vuran İlhan Berk ya da Ahmet Ertegün’ü de görebilirsiniz, Bodrum pazarında ot satan isimsiz kadınları ya da çarşı içindeki esnafı da.

Bir Bodrum klasiği  ve turizmde kalıcılık

Bir Bodrum klasiği  ve turizmde kalıcılık


YERELDEN GLOBALE

İşte şimdi bu Bodrum’a selam duruşu otelin Tuti restoranında da izlemek mümkün. Bir kere otel gibi Tuti de sezonluk değil, yıl boyu açık bir mekân. Bu tek başına personelinden tedarikçisine sürdürülebilir bir ilişki içinde olmayı sağlıyor. Restorandan sorumlu genç şef Hakan Süve Muğlalı, bu toprakların ürünlerini de yemeklerini de iyi biliyor. Düşük sezonda The Marmara’nın insana yatırım yapan politikası doğrultusunda İstanbul’da Le Cordon Bleu eğitimi almış. Geçen yıl programın ilk aşaması temel seviye eğitimini birincilikle bitirmiş. Böylelikle yerele dünya perspektifinden bakıyor. Yeni menüde şık ama abartısız sunuşlarla tepsi mantı, pazı sarma gibi lezzetlere veya mevsim yeşillikleriyle olağanüstü salatalara yer vermiş.

Tuti olarak yerelliğe önem veren sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk konularında iki yeni projeye katılmışlar. Turizmde kalıcılık ve sürdürülebilirlik yıllardır gündemde. Artık sadece tüketim odaklı değil, çevreye duyarlı, sosyal sorumluluğa önem veren bir turizm anlayışı var. Tuti’nin paydaşı olduğu iki proje bu doğrultuda çok önemli. Şef Hakan Süve, Slow Food hareketinin Şef Dayanışması (Cooks’ Alliance) Türkiye listesine dahil olan şeflerden biri. Yerel küçük üreticiler ile şefler arasında bir dayanışma platformu oluşturmaya çalışılırken, şefler arasında da bir deneyim paylaşımı amaçlanıyor. Diğer proje ise uluslararası turizm acentesi TUİ tarafından yürütülüyor.

Türkiye ayağında ekonomik kalkınma modeli olarak Muğla ilinde yürütülen “Tarladan gelen Tatlar” (Flavours from the Fields) projesi şeflerle yerel üreticiler arasında sağlıklı bir arz talep bağı oluşturularak çiftçilerin ve kırsal toplulukların turizmden faydalanmaları amaçlanıyor.
Bodrum’da artık belki de “ne yeni” diye bakmayı bırakıp “ne eski” diye bakmanın zamanı geldi. Kalıcılığı benimsemek önemli. Gerçek marka olabilmekse ancak kalıcılıkla mümkün. Kalıcılık ise tasarım ve yaratıcılık kadar doğru projelerle yerelden gücünü almaktan geçiyor.