Göçmenlik zor. Ama göçmenlik denilince sadece siyasi nedenlerle göçe zorlanan, vatanlarından olanlar düşünülmesin. Yediğimiz neredeyse her lokmada acı bir göç hikâyesi var. Mevsimlik tarım işçilerinin göçü zehir gibi acı bir gerçek.
Aralık başında Balat’ta Kırmızı Mektep olarak bilinen Fener Rum Okulu’nda düzenlenen Sapor İstanbul sempozyumunda birbirinden ilginç konuşmalara tanıklık edildi. Bu yılın teması “Göç” olarak seçilmişti, tüm konuşmacalar göç olgusunu başka açılardan ele aldı, ama bir konuşma vardı ki, sözleri herkesin her yediği lokmayı boğazına dizecek kadar etkiliydi. Üstelik konuşmacı Kalkınma Atölyesi Genel Sekreteri Ertan Karabıyık, gerçekleri çok da dramatize etmeden, duygu sömürüsü yapmaya hiç yeltenmeden, sadece ve sadece yalın çıplaklıkla, rakamlarla, haritalarla mevsimlik tarım işçilerini ve yaşadıkları sorunları anlattı.
Kalkınma Atölyesi 2020 yılında Türkiye’nin 10 ileri gelen şirketinin 10 CEO’suna 10 mektup göndermiş. Pandemi döneminde mevsimlik tarım işçilerine hijyenik paket sağlanmasını ön gören kampanyaya destek arayan mektuba bir tek Mey/Diageo grubunun CEO’su Levent Kömür cevap vermiş. Mevsimlik işçilerin yoğun bulunduğu 8 ili kapsayan “Bereketle Sağlık Olsun” kampanyasında faaliyet gösterdikleri Manisa’nın Alaşehir ilçesinde çalışan 392 çadırdaki bin 360’ı çocuk 2 bin 372 tarım işçisi ve ailesinin, pandemi döneminde en önemli ihtiyaçlardan biri olan hijyen malzemeleri gereksinimi ve dağıtımı sağlanmış. Bu yardım rahat evlerimizde oturan bizlere sembolik gelebilir. Sabun, şampuan, deterjan, maske, ped gibi temel ihtiyaçlar ise tarım işçileri için çoğu kez lüks tüketim ürünleri olabiliyor. İşte Levent Kömür’le başlayan bu tanışma, Ertan Karabıyık’ın Sapor İstanbul’daki çarpıcı konuşmasının yolunu açmış. Sempozyuma sponsor olarak destek de veren Kömür, Karabıyık’ı Sapor kurucusu ve düzenleyicisi Tuba Şatana’ya yönlendirmiş. İsabetli de olmuş, çünkü gastronomi ortamlarında bu gerçekleri görmüyoruz, bilmiyoruz; belki de bilmek ve görmek istemiyoruz. Bunlar hazmetmesi zor konular, insanın yediği lokmayı boğazına dizen acı gerçekler.
Göçmen emekçiler
Mevsimlik tarım işçisi olgusu yeni bir sorun değil. Olayın boyutlarını anlamak için Ertan Karabıyık’a sorduk. Tablo şöyle: Üç grup tarım işçisi var. İlki eski usul ailecek çalışan ücretsiz köylü. Ancak bu giderek azalan bir kategori. Bir zamanlar hasat zamanı geldi mi aileler, akrabalar herkes tarlada soluğu alırdı. Bu tür imece usulü yapılan hasat ücretsiz aile işçiliği sınıfına giriyor. İkinci grupta aynı bölgede yerleşik olan mevsimlik işçiler var. Bunların çoğu hasat zamanı iş arayan, aracı çavuşlar aracılığıyla günlük çalışan mahalli tarım işçisi köylüler. Son grupta ise mevsimlik gezici tarım işçileri var. İçlerinde ezelden beri mevsiminde hasat bölgelerine göç eden Türk vatandaşları olduğu gibi sığınmacı yabancılar da var. Bunların bir kısmı pasaportla giriş yaparken, bir kısmı iltica etmiş sığınmacılar. Türkiye’de şu anda Suriye, Afganistan, Kuzey Irak başta olmak üzere, Gürcistan’dan Pakistan’a Orta Asya ülkelerinden gelen mevsimlik tarım işçisi bulunuyor. Bunlar sayıları giderek artan ve koşulları en kötü olan, çadırlarda yaşayan grup. Fındıktan fıstığa, üzümden narenciyeye, kirazdan kayısıya, gülden tütüne kadar hemen her tarım ürününde toplayıcılık bu gezici göçmen tarım emekçilerinin elinde. Bu emekçilerin sigortası, sağlık güvencesi yok, çoğu kayıt dışı. Her yıl bu işçiler, özellikle çocuk işçiler arasında ölenler, sakatlananlar oluyor. Çocuklar okula gidemiyor, hayalleri baştan tırpanlanıyor.
Kara tabloya pencere
Kalkınma Atölyesi durumu anlatan çarpıcı 17 dakikalık bir video da hazırlamış. Kalkınma Atölyesi YouTube kanalında izlenebilecek video bu kara tabloya küçük de olsa bir pencere açıyor, görmek istemediğimiz dünyaya dair bir bakış sunuyor. Bu emekçilerin gerçek hakları verildiğinde, koşulları iyileştirildiğinde gıda fiyatlarının artması kaçınılmaz ama diğer taraftan bu duruma göz yummak da insan haklarına aykırı. Nitekim Avrupa’da bu konuda sert hukuk önlemleri alınmaya başlandı, tedarik zincirine yönelik kanunlar geliyor. Pek çok firma şeffaf izlenebilirliğe önem vermek durumunda. Özellikle ihraç ürünlerinde Türkiye de bu kurallara uymak zorunda kalacak. Uymazsa pazar şansını yitirme tehlikesi var. Özetle tablo karanlık, mevsimlik gezici işçi gerçeği acı, ama en azından durumu iyileştirmek için gayret eden cesur yürekler var. Her şeyin daha iyi olması için umudu kaybetmemek gerek. Bunun için de gerçekleri görmekten kaçmamak ilk adım.
Not: www.ka.org.tr adresinde detaylı bilgi bulunabilir.
İstanbul çekim merkezi
İstanbul bir imparatorluk merkezi olarak her zaman bir çekim noktası olmuştur. Önce Doğu Roma İmparatorluğu Bizans’ın merkezi olarak, sonra Osmanlı İmparatorluğu merkezi olarak İstanbul’a her zaman her yiyeceğin en iyisi gelmiş, kent her zaman yeniliklere kucak açmıştır. Bazen 1492’de İspanya’dan gelen Sefarad Yahudileri gibi ani göçler yaşanmıştır. İstanbul mutfağı farklı etnik grupların, dinlerin ve kültürlerin harmanlandığı bir mutfak olarak zenginleşmiştir, burada gelişen zengin mutfak kültürü imparatorluk sınırları dahilindeki ve ötesindeki tüm mutfakları etkilemiştir. İstanbul tarihte yaşanan bu süreci son yıllarda adeta hızlanmış olarak tekrar yaşıyor. Göçmenlerle gelen mutfak kültürleri İstanbul’da kendine yer buluyor, kimi zaman eski Osmanlı coğrafyasından lezzetleri hatırlamamıza neden oluyor, kimi zaman da bizi yepyeni tatlarla tanıştırıyor.