Sadece Türkiye’de değil dünyada da eşi benzeri olduğunu sanmadığım bir gazete macerası var. Hayret ve hayranlık verici bir macera. Böyle bir söz söyleme inadı, böyle bir mücadele gücü ve beceri görülmemiştir. Bir kere sermayeleri var mı? Yok. İçlerinden birinin (Sabahattin Ali) ortaya koyabileceği bir 1000 lirası var (yıl 1946) bir de güçlü kalemleri, daha da güçlü yürekleri. Karşılarına çıkan engeller ise daha en temel adımlarda başlıyor. Matbaa gazeteyi basmıyor mesela. Ya da dağıtımcı dağıtmıyor. En sonunda tehditler, baskılar ve hapis cezaları başlıyor. “Muharrirleri nezaret altına alınmadığı ve hapse girmediği zamanlarda çıkar” ibaresiyle gene çıkarıyorlar gazeteyi. Kapatılıyor, isim değiştirip Merhum Paşa oluyorlar. Gene kapanıyor, Malum Paşa oluyorlar. Yedi Sekiz Hasan Paşa’dan Ali Baba ve Kırk Haramilere varana kadar yedi isim, sekiz sahip, 10 yazı işleri müdürü, dokuz matbaa, 10 adres değiştirerek 77 sayı çıkan bir ‘gülmece’ gazetesi bu.
Markopaşa’nın her aşamasında insanı şaşkınlığa sürükleyen hikâyesini Aziz Nesin, Medet dergisinde yayınlanmış yazısında anlatıyor, internette arayıp bulabilirsiniz, hatta mutlaka bulun bence. Sabahattin Ali’nin kendisine güvenip “Senin mali durumun benimkinden çok bozuk, dergi ayda 150 liradan az kâr getirirse bu para tamamen senin olsun, 150 liradan fazlasına ortağız” diyerek sorgusuz sualsiz ve de mukavelesiz teslim ettiği 1000 lirayı nasıl 6000 adet işe yaramaz iade kâğıdı hâline getirdiğini anlatıyor. 6000 adet basılan ilk sayıyı sabahın dördüne kadar oturup ellişer ellişer eliyle paketleyişini, 2000’ini Anadolu için ayırıp kalan 4000 gazeteyi sırtına vurarak daha önce anlaştığı dağıtımcıya taşıyışını. Onun bir gerekçe bile göstermeden “Ben dağıtamayacağım” deyişini. Dolaştığı diğer dört bayiden de aynı cevabı alışını.
Sonra bir de bunun üstesinden gelişi var ama. Koltuğunun altına 2000 adet gazete alıp yollara düşmüş bir Aziz Nesin düşünün. Önce “Markopaşa” diye bağırmaya utanıp bir aşamada Eminönü Meydanı’nda avazı çıktığı kadar bağırarak gazeteyi satmaya başlıyor. Kapışılıyor Markopaşa. Oradan Taksim’e doğru yürüyüp karşısına çıkan her gazeteciye, her tütüncüye ısrar kıyamet bırakıyor beşer onar. Beyazıt, Fatih, Edirnekapı derken birkaç saatte 4000 gazete dağıtıyor bütün İstanbul’a. Kalanı da taşraya yolluyor. İki gün sonra Türkiye’nin her yerinden talepler gelmeye başlıyor telgraflarla, mektuplarla: “100 tane daha gönderin, 200 tane daha…” İkinci sayısı 10.000 basılıyor, üçüncüsü 15.000… Devamı bir başarı ve bitmeyen mücadele hikâyesi, Aziz Nesin’in kaleminden okunmalı mutlaka.
Bir de Aziz Nesin ve Sabahattin Ali’nin daha sonra yazar Rıfat Ilgaz ve çizer Mustafa Mim, Uykusuz ile beraber devam eden Markopaşa macerasını anlatan oyun var. Vardı yani: “Meçhul Paşa”. Ahmet Sami Özbudak yazdı, Emrah Eren 2018 senesinde Tiyatroadam’da sahneledi. Fatih Koyunoğlu, Erdem Akakçe, Bülent Çolak oynadı. Çok uzun devam etmemişti o zaman. Şimdi güzel habere geliyoruz: Bu sene seyirciyle buluşan Tiyatro Hayali, “Meçhul Paşa”yı aynı reji ve aynı ekiple, ufak tefek değişikliklerle yeniden sahneliyor. Eylül ayında Baba Sahne’de perde açıyorlar. Yaklaşan tiyatro sezonunun ilk müjdeli haberi olsun.