Şimdi dönüp bakıyorum; yıl 1991’miş, ben bir öğrenci olarak Ankara Devlet Tiyatrosu’nun bir oyununu izlemişim: ‘Deli Dumrul’. Orada bir aktör izlemişim, gözlerime inanamamışım, ne kadar oyun görmüşüm ki kıyaslama imkânım var belli değil ama Selçuk Yöntem adını yazmışım bir kenara. Ankara Devlet Tiyatroları yıldızlarının ekrana çıkana kadar ‘ünlü’ olmadığı yıllar bunlar.
Yedi yıllık ayrılık
Yıl 1996; bir oyun geliyor İstanbul’dan Ankara’ya, adı ‘Ben Feuerbach’, ben gene koşa koşa gidiyorum Selçuk Yöntem adını görünce.
Bir zamanlar kral olup yedi yıl sahnelerden uzak kalmış bir aktörün bir rol için kendisini ünlü bir yönetmenine beğendirme çabasını anlatıyor oyun. Nefret ediyor sınanıyor olmaktan, adı yeterli olmalı normalde önünde bütün kapıların açılması için. Ama aksi gibi karşısında yönetmenin kendisi bile yok, ‘anlı şanlı’ Feuerbach’ı hiç tanımayan toy bir asistan var. “İşimiz bitse de gitsek” diye sabırsızlanan, “Beni asıl şaşırtan bu kadar meşhur olmanıza rağmen adınızı hiç duymamış olmam” diye onu küçümseyen, kendi beş yıllık tiyatro yaşamını uzun zanneden densiz bir delikanlı.
Yöntem’in dönüş oyunu
Yıl 2018, aradan geçmiş 22 yıl, Selçuk Yöntem tekrar Feuerbach olarak İstanbul sahnelerinde. Reji koltuğunda ise yine o zamanlar Yöntem’i kıramayarak yönetmenliğe başlayan Ayşenil Şamlıoğlu var. İki eski dost, Feuerbach’ı 22 yıl sonra tekrar sınava sokuyorlar yani. Ve tesadüfe bakın ki en son Tiyatro Pera’da ‘Vanya Dayı’yı oynayan Selçuk Yöntem’in yedi yıl aradan sonra sahneye dönüş oyunu oluyor bu.
Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu tarafından bu kez ‘Benim Adım Feuerbach’ adıyla sahnelenen oyunun yazarı Tankred Dorst, tiyatro giriş sınavlarını kendisini iğrendiren, sadistçe ortamlar olarak tanımlıyor ve oyunda deneyimli aktörü sınanan, toy asistanı izleyen koltuğuna oturttuğu anda roller de değişiyor. Feuerbach heybesinden çeşit çeşit rol kişisi, uçuşan replikler, bir dolu marifet çıkarıp sürekli eli artırarak ortaya sürüyor. Bir süre sonra seyirci de bilemiyor hangisi onun gerçek hikâyesidir, hangisi oynadığı bir karakterin macerası. Aslında muhtemelen kendisi de emin değil, çünkü hayat boyu sahneden başka bir var olma biçimi bilmemiş. O yedi yılda her ne yaşamışsa belli ki ruhsal dengesini altüst etmiş ve kendisini yeniden ‘var edebilmek’ için bu role deli gibi ihtiyacı var.
Tadını çıkarıyor
Selçuk Yöntem, Milliyet Sanat dergisi röportajında aktörün oyun kişisini yaratabilmek adına kendi içinde daldığı derinliklerde günün birinde vurgun yeme riskinden söz ediyordu. Feuerbach o vurgunu yemiş ve bir türlü sağ salim suyun yüzüne çıkamayan bir aktör.
Ayşenil Şamlıoğlu’nun rejisi, sadece akşamki oyundan kalma dekor parçalarının; boşluğa çıkan merdivenlerin, bir sandalye, bir de piyanonun olduğu sahnede aktöre sınırsız alan tanıyor. Feuerbach’ın iniş çıkışlarını, coşup taşışlarını karşısındaki asistana ve onunla beraber aktörü izleyen bir salon dolusu seyirciye dolaysız aktaracak bir alan. Selçuk Yöntem, ilk Feuerbach’ının üstüne 22 yıllık deneyim ve tekrarlanmamasını umduğumuz yedi yıllık ara eklemiş olarak rolün tadını çıkarıyor. Daha ziyade ona pas veren yan rollerde Gülçin Kültür Şahin ve Toprak Can Adıgüzel’i izliyoruz.
‘Benim Adım Feuerbach’, zaman zaman seyircinin aktörün duygusal dalgalanmaları arasında kaybolmasına, dolayısıyla izlemekte zorlanmasına neden olsa da o çaresiz tutunma çabalarında ve karşısındaki halden alamaz, kayıtsız ‘yargıçta’ hepimize yakın gelecek insanlık durumları gizli. Selçuk Yöntem’i sahnede izlemek ise zaten başlı başına bir keyif.
BENİM ADIM FEUERBACH
- Yazan: Tankred Dorst
- Çeviren: Sema Engin
- Yöneten: Ayşenil Şamlıoğlu
- Dekor tasarımı: Gül Emre
- Işık tasarımı: Yakup Çartık
- Oynayanlar: Selçuk Yöntem, Toprak Can Adıgüzel, Gülçin Kültür Şahin