Bu filmlere, dizilere atfedilen “özendirme” özelliği beni her gündeme geldiğinde hayrete düşürüyor. Öyle bir gençliğe sahibiz ki neye özeneceğini bilemiyor. Sigara görüyor, pakete uzanıyor, içki desen bardak görmesi yetiyor, küfür duyuyor, ağzını bozuyor. O yüzden sürekli bipler ve buzlamalar arasında izliyoruz her şeyi ki kimse bir şey anlamasın ve özenmesin.
Silaha özenmiyorlar ama mesela. Ya da özenseler de bir sakıncası yok ki buzlamaya gerek görmüyoruz. Şikâyetler de gelmiyor. Aileler de sarsılmıyor. Kimse kanalın kapısına da dayanmıyor. At, avrat, silah, şanımızdan. Kavga, dövüş, cinayet, işkence, bunlar hiç kötü etkilemiyor insanları.
Daha geçen hafta CHP Ankara milletvekili Gamze Taşcıer’in hazırladığı “Dizilerin Şiddet Karnesi”ni gördük. Sekiz dizinin birer bölümü incelenmiş ve sadece sekiz bölümde toplam 219 kez silah görünmüş ve ateşlenmiş. 23 sahnede kadına şiddet uygulanmış, bu sahnelerden dördü babanın kızına uyguladığı şiddetken, çok sayıda sahnede de erkeğin eşine yönelik şiddeti söz konusu. İşkence ve eziyete uğrayan, tecavüz edilmeye çalışılan, sandalyelere bağlanılan ve kafasına silah dayanan kadınların bulunduğu sahneler gani. Yine bu sekiz bölümün toplam 30 sahnesinde de genel şiddet tespit edilmiş. Boğma, sopalarla dayak atma, fare zehriyle zehirleme gibi bir ‘genel şiddet’ten söz ediyoruz.
Ama bunların sakıncalarından söz etmiyoruz -üstelik etmemiz gerekirken, ülkemizde akla hayale gelmeyecek şiddet olayları her gün artarken, bu en ivedi problemlerimizden biriyken- ve fakat neyin sakıncasından söz ediyoruz? “Eşcinsel aşk”ın. En büyük derdimiz bu. Genç nesil buna özenecek diye ödümüz kopuyor.
Bizim dizilerde eşcinsel aşk mı var ki? Hayır, elbette yok. Bizim dizilerde eşcinsellik sadece bir karikatür, bir güldürü unsuru olarak var, ne aşkı rica ederim? Konumuz, paralı bir platform olan Netflix dizilerindeki “eşcinsel aşk”lar. Onlardan muzdaribiz. Son olarak, esasen bambaşka bir derdi olan “Black Mirror” dizisinin ilk bölümü bunun üzerinden değerlendiriliyor ve toplum sağlığı açısından “sakıncalı” bulunuyor. Bunu da ünlü bir doktor söylüyor üstelik. Sanki eşcinsellik “özenilerek” olunan bir şeymiş gibi.
Şunun bir açıklaması var mı peki? Bütün televizyon dizileri, filmler, reklamlar, eğlence programları sürekli kadın erkek ilişkilerine, flörtlerine, evliliklerine, aile muhabbetlerine odaklanırken eşcinseller neye “özenmiş” de bunu “seçmişler?” Hepsinin evinde ezelden beri sadece Netflix izlendiği için mi eşcinsel olmuşlar?
Bu tür açıklamaları yaparken çok dikkatli olmak lazım. Çünkü söylendiği yerde, laf olsun diye kalmıyor. Öyle bir lüksümüz yok, bu ülkede sırf eşcinsel olduğu için öldürülen insanlar var. Bir hekim olarak eşcinselliğin toplum sağlığına sakıncalarından söz ettiğiniz zaman zaten hayatları boyunca bir sürü zorluğu göğüslemek zorunda olan kişilerin karşısına bir engel de siz koymuş oluyorsunuz. Asıl bu, sahiden toplum sağlığı açısından sakıncalı.