Çocuk 16 yaşında henüz, 16! Hatırlıyorsunuz değil mi 16 yaşınızı? Hani en ufak bir şey ters gitse dünyanın sonu geldi sandığınız, sevincinizin de, üzüntünüzün de, acınızın da öfkenizin de sınırını bilemediğiniz yaşlar.
Anne babanız dışarı çıkıp arkadaşlarınızla buluşmanıza izin vermez, istediğiniz telefonu almaz ya da dersler kötü gidiyor diye kızar ceza verir, hemen kendi cenaze töreninizi hayal etmeye başlarsınız, “Bir ölsem de kurtulsalar” diye.
Birini sever aşkınıza karşılık alamazsınız; arkadaşlarınız size cephe alır; abiniz, ablanız, kardeşiniz tepenizi attırır; gene en uç arabesk duygulara savrulursunuz. Kimse sizi sevmiyordur, şu dünyada yapayalnızsınızdır, ölseniz kimse yokluğunuzu hissetmeyecektir...
Bu iniş çıkışlarla baş etmeyi; hiçbir acının, öfkenin, karşılıksız aşkın sizi öldürmeyeceğini öğrenmeniz yıllar alır.
16 yaşındayken o kız dünyadaki son kız, o ayrılık yaşayacağınız son ayrılık, o acı da içinden asla çıkamayacağınız dipsiz kuyudur.
Bursalı lise öğrencisi Hasan Can için de öyleydi herhalde. Erkek arkadaşlarıyla yazıştığı Whatsapp grubuna “Okula Nilüfer’i vurmaya geliyorum” derken belki durdurulmayı ummuştu. Kendi intihar planını da ima ederek “Arkamdan katil matil demeyin, kendi istedi bunu” derken inanıyordu bir ihtimal söylediklerine. “Ailem cenaze masrafı çıkardı diye lanet okur. Şöyle düşünsünler; yaşasam zaten o para çıkacaktı onlardan, belki kat kat fazlası” derken şahane bir ceza verdiğini düşünüyordu onlara. “Organım şuyum buyum neyim varsa sağa sola dağıtın, yaşarken işe yaramadım, bari ölünce yarayayım” cümleleri bir yardım çağrısı, birilerinden değerli olduğunu duyabilme hamlesiydi belki.
Bu soruların hiçbirinin yanıtını bilemeyeceğiz artık. Çünkü 16 yaşındaki Hasan Can, bunları yazdıktan sonra dediğini yaptı, okula gitti, sınıf arkadaşı Nilüfer Acar’ı tahtanın önünde vurdu ve intihar etti. Beyin ölümü önceki gün gerçekleşti ve organları isteğine uyularak sekiz kişiye nakledildi.
Belki herkesin bir yaşta içine düşüp atlatabileceği bir bunalımın sonucu, iki ölü oldu. Çünkü Hasan Can’ın elinin altında silah vardı. Ne işi var Bursa’da bir lise öğrencisinin evinde silahın? Kim verecek o genç kızın hiç uğruna yok olup giden hayatının hesabını?
İçişleri Bakanlığı’nın Bağımsız Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın soruları karşısında açıkladığı verilere göre 2017’nin ilk üç ayında Türkiye’de sivillerde bulunan silah sayısı yüzde 10 artarak 338 bin 52’ye ulaşmış.
Nazire Dedeman’ın oğlu Umut’un 17 yaşında silahla vurularak ölmesinin ardından 1993 yılında kurduğu Umut Vakfı’nın verileri ülkemizde yılda 4500 kişinin bireysel silahlarla öldüğünü söylüyor. Silah sahipleri arttıkça bu sayı da artacak tabii.
Bunun nasıl bir tehlike olduğunu görmüyor muyuz? Tepesi atan, bunalıma giren, haksızlığa uğradığına inanan eline silahı alıp kendi adaletini kendisi arayacak.
Arıyor da nitekim. Daha geçen hafta “Çamaşırıma harç sıçradı” gibi sudan bir sebepten çıkan kavgada dört kişi silahla yaralandı.
Trafikte yol verme kavgasında, komşuyla tarla sınırı, gürültü, “tavuğuma kışt dedi” tartışmasında, “Bana omuz attın, karıma yan baktın, kız arkadaşıma göz süzdün” dayılanmasında silahlar konuşuyor. Zaten cinnetin eşiğinde yaşıyoruz, iki bağırış çağırışla sona erecek kavgalar ölümle sonuçlanıyor.
16 yaşında lise öğrencisinin elinde tabanca, daha ötesi var mı...