Olmuyor değil mi demek ki, kadın yolcuya ‘bayan yanı’ koltuk açmakla olmuyor. Yanına erkek yolcu oturtmamakla olmuyor.
Neredeyse “Pembe otobüs istiyoruz, insanlık onuruna aykırı muamele görüyoruz” diyenlere hak verecek insan.
Ama Metro Turizm’de yaşanan artık akıl - hayal sınırlarını, rahatlık - pişkinlik sınırlarını kat kat aşan aleni taciz olayı, kadınları korumak için erkeklerle aynı toplu taşıma aracına bindirmemenin bile bir işe yaramayacağını gösterdi.
Personelden biri de pekala kendi deyişiyle ‘şeytana uyabiliyor’.
Şoföründen muavinine
otobüs nüfusunun tamamı kadın olursa, belki bir parça güvenlik tesis edilebilir.
Bu sefer de, gece yolculuğu söz konusu olduğunda “O saatte bir kadının sokakta ne işi var?” parametresi devreye girecek. Sonra bunun molası var, benzini var, bir ihtiyaç olsa marketi
var, illa ki bir erkekle karşılaşılacak. Ya onlardan biri de ‘şeytana uyarsa’?
Toptan zıvanadan çıkarken, artık suçu ona buna atmakla, olayları ‘münferit’ diye değerlendirip kendimizi rahatlatmakla olsa olsa her gün biraz daha batmakta olduğumuzu kabullenmemiz lazım.
Tek çare var; erkeklerine şeytanın sürekli birtakım akıllar verdiği bir toplum olmaktan nasıl kurtulacağımızı bulmak. O nasıl bir şeytan ki etrafta insanlar olduğunu bile hesaba katmadan uluorta böyle bir tacize kalkışabileceğini, başına bir şey gelmeyeceğini fısıldayabiliyor o muavin olacak kişinin kulağına? Bu özgüven, bu rahatlık, bu gözükaralık nereden geliyor?
Acaba başına geleni anında haykıran genç kadına önce kimsenin inanmamasından,
taciz-tecavüz vakalarında düzenli olarak faturanın kurbana kesilmesinden, erkeğin ‘şeytana uymasının’ doğasından kaynaklandığına inanılıp her koşulda sırtının sıvazlanmasından olabilir mi?
Ölünce de bilinmiyor
Çok isterdim, “Bunu unutmayacağız işte” diyebilmeyi. Zonguldak’ta haklarını alabilmek için kendilerini madene kapatarak eylem yapan işçilerin direnişini. İşçi temsilcisinin “Biz maden işçilerinin kıymeti ölünce biliniyorsa, biz de buraya ölmeye geldik” deyişini. Elini göğsüne bastırarak “Dilenci değiliz, kendi hakkımızı istiyoruz biz” diye vurgulayışını.
Eylemlerinin onbirinci gününde alacaklarının verileceği taahhüdüyle maddenden çıkmaya ikna edildi Zonguldaklı işçiler. Umalım ki sözler tutulsun, bu sefer de direnen kazanmış olsun.
Biz de unutmayalım.
Unutulacak gibi değil çünkü, hayatlarını ortaya koyarken kurdukları dolambaçsız, dümdüz cümleler.
Ama biliyoruz ki üç gün sürecek etkisi. Soma’da yer yerinden uğradı da ne oldu? Hayatını kaybeden 301 madencinin banka borçlarını Fenerbahçe kalecisi Volkan Demirel’in ödediğini okuduk geçen hafta medyada.
Banka borçlarını evet!
Ölünce de bilinmiyor kıymetleri yani.
Golü bastıran öpüşme
Cumartesi gecesi Şampiyonlar Ligi final maçında son dönemeç. Real Madrid 1-0 önde. 79. dakikada Atletico Madrid beraberlik golünü atıyor, heyecan dorukta, her an her şey olabilir artık.
Peki tam o dakikalarda Türkiyeli futbolseverler twitter’da yoğun olarak ne konuşuyor dersiniz? Gol pozisyonunu falan değil, golü atan Atletico Madrid’li futbolcu Yannick Carrasco ile tribündeki kız arkadaşı Noemie Huppert’in öpüşmesini! Daha doğrusu doğal olarak gafil avlanan TRT’nin bu sahneyi ‘buzlayamamasını’.
Uzun bir aradan sonra TRT ekranlarında bir öpüşme sahnesi görmenin yarattığı coşku ve heyecan anlatılmaz, yaşanır.
Yasaklarıyla iki insanın sevinçle kucaklaşıp öpüşmesini bir Şampiyonlar Ligi final maçındaki beraberlik golünden daha ilgi çekici kılmayı başaran yetkilileri kutlamak lazım.