O acı haber ekranlarımıza düştüğünden beri bir ‘vicdan-ölçer’e dönüştü. Kocaeli’nin Körfez ilçesinde yaşayan 45 yaşındaki İsmail D., intihar etmişti. Hem yeğeninin hem eşinin anlattıkları, yakın zamanda geçirdiği trafik kazası nedeniyle çalışamadığı, lisede okuyan oğluna okul pantolonu alamadığı için bu noktaya geldiği şeklindeydi. Habertürk’ten Caner Aktan’ın haberine göre, eşine “Ben oğluma okul kıyafeti alamıyorsam niye yaşıyorum ki?” demişti. Oğlunun o gün uygun pantolonu olmadığı için ilk iki derse alınmadığı da anlatılanlar arasındaydı.
Peki bundan ne gibi sonuçlar çıkarılabilir? “Provokasyon” denebilir mi mesela? Neyi provoke etmekten söz ediyoruz? Ölümü tercih ediyor bu insan. Belli ki yaşadığı hayat ona daha iyi bir gelecek vadetmiyor. En azından ona öyle geliyor. İnsan olan herkes zaman zaman düşer böyle çıkmazlara.
Gelin görün ki, bu intihar bilumum yetkili merciyi çok “incitti” ve birdenbire savunmaya geçtiler. “Olay psikolojik” diye bir şey çıktı ortaya, intiharın sebebi psikolojik olmayabilirmiş gibi.
Valilik, “Yapılan araştırma ve inceleme sonucunda, bu haberlerin gerçeği yansıtmadığı, olay sebebinin psikolojik nedenlere dayandığı anlaşılmıştır.” diye açıklama yaptı; “Haberlerin kamuoyunu yanlış bilgilendirerek, olumsuz algı oluşturmaya sebep olduğu anlaşılmaktaydı” çünkü. Yani ortada maddi sorun falan yok, kişinin kendi bunalımı var, özetle.
Buna karşılık Körfez İlçe Milli Eğitim Müdürü İbrahim Okutan’ın okulda yaptırdığı araştırma, “olumsuz algı”yı kısmen doğrular nitelikteydi. Okul idaresi okula kıyafetlerle gelinmesini istemiş ama çocuğu derse almamazlık etmemişti. “Ailenin bu konu ile ilgili bir yardım başvurusu olmamış” diyordu Okutan, “Demek ki gururuna yediremedi”.
Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın’ı kızdıran ise eğitimcilerin böyle bir detayı düşünemeyecek kadar kaba gösterilmesiydi. “Böyle bir çarpıtmaya asla sessiz kalınmamalı”ydı. “Okul yöneticilerini rencide eden bu tip paylaşımların ve art niyetli haberlerin arkasında bazı siyasi emellerin olduğu çok netti”.
Sınıfa alınmama meselesi doğrudur, değildir, kulaktan kulağa aktarılırken çarpıtılmıştır, hepsi mümkün. Ama ortada bir gerçek var; bir insan, bir baba, belli ki maddi olanaksızlıklar altında ezilmiş. Öyle ki, kendi hayatından vazgeçecek kadar umutsuzluğa düşmüş.
Yeğeni “Amcasının hayatına son vermesinin sebebinin geçmişteki bir birikimden ziyade gelecek kaygısı olduğunu” söylüyor. “Sebep psikolojik” diyenlere söylüyor.
Gelecek kaygısı bu derece yabancı mı size? Hiç mi umudunuzu kaybetmediniz hayatta?
Bakın, böyle hazin bir olay karşısında hep beraber oturup sessizce üzülemiyoruz bile. “Bu tür umutsuzluklara herkes düşebilir, kaldıramadığı yükler altında ezilebilir, birbirimize nasıl destek olabiliriz?” diye düşünmüyoruz.
Bunun altında bile siyasi emeller, provokasyon iddiaları, türlü türlü komplo ihtimali arıyoruz. Hayatın bu kadar sert ve acımasız olmasına hiç mi isyan etmediniz?