Kızgınız evet, anlıyorum. Hollanda’ya öfkeliyiz. Ama bunu yetişkin insanlar gibi ifade etmek yerine laleye, portakala bıçak çekmek, Hollanda niyetine Fransa bayrağı yakmak, velhasıl komik duruma düşmek şart mı diye düşünmekteydim ki Beşiktaş Belediye Başkan Yardımcısı Hüseyin Avni Sipahi çıtayı erişilmez bir noktaya çekti: Tepki olarak Hollanda cinsi ineğini keseceğini açıkladı.
Söylediklerini “Zaytung haberi herhalde, ciddi olamaz” diye okudum, “Çok da güzel süt veriyordu ama bundan sonra kime süt verecekse versin. Allah onları bildiği gibi yapsın” diyor kürsüdeki konuşmasında. Sütü size veriyormuş zavallı, “Kime verirse versin?” ne demek, garibanın suçu ne? İneğin milliyeti mi olur?
Tam belediye meclisi üyeleri bahara doğru mangal partisi yapıp ineği afiyetle yemeğe hazırlanıyordu ki kendisinden ‘sarı inek’ olarak söz edilen hayvancağız üzerinden bir rehine pazarlığı başladı. Sayın Sipahi, kamuoyundan gelen tepkiler üzerine fikir değiştirdiğini, bahara kadar da beklemeyeceğini bildirerek Hollanda’ya meydan okudu: “Atların ezdiği, itlerin ısırdığı vatandaşlarımıza sarı ineği keserek görüntülü bir mesaj vermeyi düşünüyorum. Bugün yetiştiremedik, cuma günü keseceğiz. Cuma günü, etini burada dağıtacağız. Ancak Hollanda hükümeti özür dilerse, sarı holştayn ineğimiz kesilmekten kurtulabilir.”
Şaka mı bu? Hollanda neden ilgilensin; inek sizin, ister beslersiniz ister kesersiniz, bunun ucunun Hollanda’ya dokunan hiçbir yanı yok ki neden bir yaptırımmış gibi konuşuluyor?
Hem o görüntüyle nasıl bir mesaj vermiş olacaksınız vatandaşlara? “Sizi orada hırpaladılar ama buna tepki olarak biz burada kavurma yiyoruz”. Kimin işine yarayacak bu?
Beşiktaş Belediye Başkanı Av. Murat Hazinedar araya girip, “Ne Hollanda’nın faşistleşen iç siyasetine ne de ülkemizin iç siyasetine o ineğin kuyruğunu kurban ettirmem” dedi, dediğini yapmasını umuyoruz.
Böylesi bir ‘protesto’ durumu hafif ve komik hale getirmekten başka bir işe yaramayacak çünkü. Olan, yıllardır insanoğluna süt vermekten başka suçu olmayan hayvanın canına olacak, Türkiye de hiç meselesi yokmuş gibi sarı ineği konuşmuş olacak günlerce.
Aslında daha çocukken öğrenmiş olmamız gerekir. Arkadaşımıza, komşumuza, sokaktaki adama - kadına dininden, dilinden, ırkından, cinsiyetinden ve de cinsel yöneliminden ötürü saldırılmaz, kimse bunlardan ötürü aşağılanmaz, doğuştan sahip olduğumuz özellikler alay, hakaret gerekçesi olamaz. Ayıptır, suçtur.
Ama maalesef biz tam tersi bilgilerle, önyargılarla büyütüyoruz çocukları. Ve ‘nefret söylemi’ sokakta olduğu kadar hatta belki daha da fazla, medyada yer buluyor kendine.
Ünlü bir yazar çekinmeden içinde “gâvur” geçen başlık atabiliyor, Allah’ın günü “Suriyeliler mahalleliyi bıktırdı” haberleri yapılabiliyor, bir gazete “Avrupa Birliği LGBT ülkeleri, yeterince erkekseniz bekliyoruz. Sıkıyorsa gelin, biz buradayız” diye yazabiliyor.
Hrant Dink Vakfı’nın yürüttüğü nefret söylemi izleme çalışmalarını takip edin. Twitter hesaplarının adı NefretSoylemi. Her gün yazılı basını tarıyor; etnik, dinî ve ulusal kimliklere yönelik nefret söylemlerini tespit edip günlük örnekler, haftalık raporlar yayınlıyorlar.
Çarpıcı bir ayna tutuyor toplumumuza, yüzleşmek için birebir.