Daha ortada pandemi gibi her şeyi altüst eden bir faktör yokken, Türkiye tiyatrosunun en büyük sorunu nedir diye konuşulduğunda birinci sırayı salon alırdı, ikinciyi metin. “Yerli oyun yazılmıyor, yazar yetişmiyor” herkesin dilindeydi de kaç tiyatro sahibi gerçekten yerli yazar peşindeydi, emin değilim.
Son yıllarda bu durum epey değişti. Yeni kuşak yazarlar bugünün ve buranın, benim nefes almaya çalıştığım toprağın meselelerini anlatan metinler kaleme alıyorlar ve beni en ödüllü İngiliz yazarının oyunundan daha çok ilgilendirebiliyor bazen.
Bu yüzden de BKM, DasDas, ENKA Sanat, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) ve Zorlu PSM’nin başlattığı Ortak Yapım projesini de heyecan verici bulmuştum. Proje şuydu; bu beş kurum bir çağrı yapmış, yeni oyun metinleri beklediklerini duyurmuşlardı. Gelen başvurulardan beş tanesi seçilecek, yazarına da 7500 TL tutarında destek verilecekti.
Projenin sonuçları dün açıklandı; Ceyda Aşar, Gökhan Erarslan, Şamil Yılmaz, Ülkü Oktay ve Zeynep Kaçar’ın oyunlarının desteğe değer bulunduğu bildirildi. Bir beş oyun da seçici kurul tarafından belirlenen beş yazardan istenmişti. Ahmet Sami Özbudak, Ceren Ercan, Ebru Nihan Celkan, Firuze Engin ve Yeşim Özsoy da birer oyun yazdı. Şimdi her kurum iki oyunun yapımcılığını üstlenecek ve 2021 yılı içinde ortaya 10 yeni oyun çıkacak.
Proje birçok açıdan eleştiriliyor. Maksat yeni yazarlar çıkarmaksa zaten oyunları oynanan yazarlara metin ısmarlamak doğru mu ile başlayıp bu beş kurumun yaptığının esasen destek değil kendi tiyatrolarına proje seçmek olduğuna kadar bir dizi eleştiri (ki ben bunun sakıncasını tam anlamış değilim, seçsinler de tiyatro yapsınlar fena mı? Adı geçen yazarlar da tiyatromuzun genç, yetenekli ve daha çok seyirciyle buluşmasından mutlu olunacak yazarları).
Her projeden sayısız sebeple memnun olmamak mümkün tabii. Ama sonuçta kendileri amaçlarını “Yeni tiyatro yapıtları üretilmesi” olarak açıklamışlardı ve bunu yapmış oldular. Şu belirsizlik döneminde, pek çok topluluk haklı olarak yeni oyun hazırlamaya çekinirken ortaya çıkacak 10 yeni oyun için de sevinebiliriz bence.
Seyirci gerçek oyuncuyu ayırt ediyor
Bu ay Milliyet Sanat dergisinde Ayın Söyleşisi bölümü için Merve Dizdar ile bir araya geldik. Evet evet, “Masumlar Apartmanı”nın Gülben’iyle. Tiyatro takipçileri için o zaten adıyla sanıyla Merve Dizdar’dı, Craft’ta “Yutmak” oyunuyla oynadığı Sam karakteriyle izlemelere doyamadığımız, Afife ödülünün de sahibi, “Alice” müzikalinin bir kediden daha çok kedi gibi hareket eden kedisi.
Ne mutlu ki Gupse Özay’la “Eltilerin Savaşı”nda karşılıklı oynamıştı da daha çok insan fark etmişti bu ışıklı oyuncuyu. “Masumlar Apartmanı”yla da “Gülben karakterini oynayan oyuncu aslında kimdir?” sorusu magazin sitelerini bile ilgilendirmeye başladı.
Merve Dizdar ile İzmir’de bir işçi ailesinde başlayan hayat hikâyesini, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda oyunculuk okuduktan sonra gözüne Hollywood gibi görünen İstanbul’da tutunmak için verdiği ciddi mücadeleyi konuştuk. Çalışkan, azimli, en çok da kendine inanan bir genç kadının ilham veren öyküsü. “İçimden ona sarılmak geliyor” dediği Gülben ile benzeyen yönlerinden de söz ettik, söyleşide mevcut hepsi.
Ama beni en çok etkileyen, bu mücadelenin sonunda bugün sokakta yürüyemeyecek kadar çok tanınması, sevilmesiydi. “Ah evladım, o nasıl oynamak” diyen kaç teyzeyle uzaktan sarılıştı, belli değil. Hani evet, en çok oyunculuktan ziyade foto modellik yapması gereken ve zaten dizilerde de bunu yapan genç arkadaşlar izlemek durumunda kalıyoruz ekranda ama seyirci çok şükür gerçek oyuncuyu görünce ayırt ediyor. Darısı yapımcıların, kanal sahiplerinin başına. Belki o zaman “Bu kadar şöhret doldurduk neden dizi tutmadı?”nın cevabını başka yerde ararlar.