Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İnsanın en büyük meselelerinden biri, uzun yaşama arzusu. “Hayatı uzatma” telaşı, bu alanda yapılan araştırmalarla, uzman önerileriyle, her gün ileri sürülen farklı yöntemlerle her daim gündemimizde. Hangi besin antioksidan, hangisi hücre yeniliyor, hangi takviyelere yer vermeliyiz hayatımızda, hep takipteyiz. Öte yandan da sürdürdüğümüz hayat biçimiyle sürekli olarak çarkı tersine çeviriyoruz. Zaten stresliyiz bir de ‘sağlıklı’ ve uzun yaşayacağız diye yasaklar strese sokuyoruz kendimizi. Bu işte bir terslik olsa gerek.

Haberin Devamı

Ölmeyi unutmak, yaşamayı hatırlamak

Bu tersliğe kafayı takmış bir gazeteci – yazar var: Dan Buettner. New York Times yazarı, National Geographic kâşifi, beş kıtayı geçip üç dünya rekoru kırmış bir bisikletçi. Hayatının son 20 yılını uzun ömürlü insanları bulup onların yaşam biçimlerinden ders çıkartmaya adamış ve “Blue Spots / Mavi Noktalar” dediği bir harita çıkarıp peşine düşmüş. İnsanların seksenleri, doksanları rahat rahat gördüğü, bir kısmında ise 100’ü devirdiği yerler buralar. Aralarında Yunan adası Ikaria var, Okinawa (Japonya) var, Sardinya (İtalya) var, Loma Linda (California) var ve Costa Rica’daki Nicoya var. Daha sonra da Singapur eklenmiş.

Dan Buettner adına ilk olarak gidip bir zaman geçirdiğim ve evet, sokaklarında ne kadar çok yaşlı insan olduğunu gördüğüm Ikaria hakkında okurken rastlamıştım. New York Times’da yayınlanan yazısında anlattığı hikâye beni çok etkilemişti: Stamatis Moraitis, Ikaria doğumlu bir adam. Zamanında “kendine bir hayat kurmak için” ABD’ye göç ediyor, burada çalışıyor, para kazanıyor, evleniyor, ev alıyor, araba alıyor, işte ne anlıyorsak hayat kurmaktan, onları yapıyor. Fakat 66 yaşındayken nefes darlığı şikâyetiyle doktora gidip akciğer kanseri olduğunu, altı ay ömrü kaldığını öğreniyor. “Baba toprağıma gömüleyim” diye karısıyla beraber Ikaria’ya dönüyor. Burada eski arkadaşlarıyla bir araya geliyor, yiyor, içiyor, gülüp söylüyor, kendi göremeyeceği ama karısının görüp onu anacağı düşüncesiyle üzüm fideleri dikiyor, bağcılığa başlıyor ve aylar, yıllar böyle geçiyor. Ona “altı ay içinde öleceksin” diyen doktor ölüyor, Stamatis 102 yaşına geliyor. Buettner “Sırrın ne?” diye sorduğunda “Ölmeyi unuttum galiba” diyor, daha etkili bir sır olabilir mi?

Haberin Devamı

Dan Buettner yazdığı kitaplarda uzun ve sağlıklı yaşama dair tüyolar veriyor. Şu sıralar hem “The Blue Zones / Secrets for Living Longer” kitabının Singapur eklenmiş yeni versiyonu çıktı hem de mavi bölgeleri gezip 100 yaş civarında dolaşan insanlarla görüştüğü belgeseli gündemde. Çok net bir yola çıkış noktası var: ABD’de diyetisyenlere, spor salonlarına, vitamin takviyelerine bir servet harcanırken dünyanın bu noktalarında insanlar nasıl zahmetsizce 100 yaşını ve daha sonrasını görebiliyor? Üstelik akılları, keyifleri ve fiziksel güçleri yerinde olarak.

Görünüşe göre en büyük ortak özellikleri çaba sarf etmeden uzun yaşamaları. Onlar normal hayatlarını sürdürüyor, ömür kendiliğinden geliyor. Ama neler var bu ‘normal’ hayatta? Bir kere hareket var. Spor salonlarında geçirilen saatler değil ama. Kendiliğinden hayatın parçası olan hareket. Mesela Okinawa’da yerde oturuyorlar ve bu nedenle sürekli çömelip kalkıyorlar, al sana ‘squad’. Sardinya’da yokuş bol, sürekli tırmanıp iniyorlar. Ikaria’da akşamları toplanıp yiyor içiyor dans ediyorlar. Loma Linda’da tenis oynuyor, hem arkadaşlarla bir arada olup hem kasları çalıştırmış oluyorlar. Ama ana amaç eğlenmek.

Haberin Devamı

Zaten uzun ömürlü topluluklarda dikkat çeken en önemli diğer ortak nokta (lar) bunlar. Neşeli olman, eğlenmen, yerli yersiz öfkelenmemen, arkadaşlarınla beraber zaman geçirmen, yalnız kalmaman, güne başlamak için bir amacın, devam etmek için bir planın olması, kendini 100 yaşında da faydalı, başkaları için önemli hissetmen, asıl ömrü uzatanlar bunlar. Ne yiyelim ne içelim de bir mucize olsun, ölmeyelim sorusunun peşine düşmek yerine Stamatis gibi “ölmeyi unutmak”, yaşamayı hatırlamak. Ne kadar kolay aslında ve ne kadar zor.