Seksenli yılların sonlarında İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda bir gidenin bir daha gittiği, anlata anlata bitiremediği bir komedi oynanmıştı; ‘Oyunun Oyunu’. Oyun seyirciyi çok merak ettiği bir yere; tiyatronun sahne arkasına götürüyor ve asıl şamatanın orada kopmakta olduğunu gösteriyordu. Sahiden öyle böyle komik değildi. Özellikle oyunun az zekâlı, şuh sarışınını oynayan Meral Oğuz efsane olmuştu. Genellikle daha uçucu kaçıcı, güldürdükten sonra geride çok da fazla iz bırakmayan bir tür kabul edilen komedi, aslında iyi bir örneğine rastlandığında o kadar unutulmaz olabiliyor ki, ‘Oyunun Oyunu’nu bunca yıl sonra yeniden izleme fırsatını kaçırmak istemedim. Biraz da korka korka; çünkü 30 yıl bazen bir oyundan çok şeyi alıp götürebiliyor, anısı bozulsun istemiyor insan. Ama ‘Oyunun Oyunu’, bu konuda da bir istisna. Boşuna dünyanın en çok sahnelenen oyunlarından biri değil.
Modası hiç geçmedi
İngiliz yazar Michael Frayn, orijinal adı ‘Noises Off’ olan oyunu 1982’de yazmış. Ama asıl fikir, 1970’de yazdığı ‘The Two of Us’ oyununu perde arkasından izlerken gelmiş aklına. “Aslında sahnenin arkası önünden daha eğlenceli” diye düşünmüş ve oturup bunu yazmış. Hatta doğru tabir ‘yazmaya başlamış’, çünkü bir yandan oynanırken sürekli değiştirmeye devam etmiş metni, son revizyonunu 2000’de yapmış ve 1982 - 2000 versiyonları arasında bir dolu fark var. Bu da şu anda neden tek bir anında aksamayan ve asla modası geçmeyen bir oyunla karşıya olduğumuzu açıklıyor.
İkinci perdede, bu sefer kulise taşınıyoruz. Orada işler daha karışık ve sahiden daha komik. Aradan bir ay geçmiş, yönetmenin hem asistanıyla hem oyuncusuyla ilişkisi var, kahya ile emlakçıyı oynayan oyuncular meğer sevgiliymiş ve kıskançlık krizleriyle birbirlerine girmiş durumdalar, hırsız desen sürekli elinde şişe bir yerlerde sızıyor. Ego ve iktidar savaşları almış yürümüş, herkes birbirinin kuyusunu kazmakta.
Ve son perde: Turnenin sonuna yaklaşmışız artık ve oyun parça parça dökülüyor. Ekip de öyle. Lafın gelişi değil, kelimenin tam anlamıyla. Birbirine çelme takanlar, saç saça baş başa girenler, kilitlenip açılmayan kapılar, yerleri değiştirilen aksesuarlar ve işler karışınca imdada yetişen “bir tabak sardalya”. Hani o sardalyalar, olmaları gereken sehpa üzeri dışında her yerde dolanıyor, yerlere saçılıyor, tabakta durduğu gibi durmuyorlar bir türlü.
The Guardian, oyun 2011’de Old Vic’te sahnelendiğinde aralıksız gülmekten hastalanan seyirciler olduğunu yazmış. Bizde de ikinci ve üçüncü bölümde giderek o kahkaha dozu yakalanıyor. Yönetmen Ali Gökmen Altuğ, matematiğiyle kendine hayran bırakan metni neredeyse kusursuz işleten, tempolu bir reji yakalamış.
Belki ilk perdede fars oynamaya çalışan oyuncuların beceriksizliklerinin, karakter zaaflarının, yönetmenin dalga dalga yükselen sinirinin biraz daha altı çizilse, kahkaha tufanı da daha erken başlayabilirdi. Ama başladı mı ardı kesilmiyor, o kesin.
Usta oyunculuk
‘Oyunun Oyunu’, büyük bir sahne ve devasa bir döner konstrüksiyona ihtiyaç duyan bir oyun. Sahnedeki iki katlı evi her cepheden izleyebilmemiz gerekiyor. Bu yüzden de ödenekli tiyatroların harcı ve Taciser Sevinç’in sahne tasarımı da görevini layıkıyla yerine getiriyor.
Böylesi baş döndüren bir komedide tabii ki en büyük iş oyunculara düşüyor ve başta Caner Çandarlı, Ayşen Sezerel, Aslıhan Kandemir ve Yeliz Gerçek olmak üzere; Ahmet Saraçoğlu, Buket Yanmaz Kubilay, Destan Batmaz, Ergün Üğlü, İlhan Kilimci’yle tamamlanan ekibin tamamı kahkaha dozunu ve hızı kesmemek konusunda son derece usta. Fakat son perdede gözümüzden yaş getiren Çandarlı - Gerçek ikilisine ayrıca dikkat çekmek lazım. Güldürenleri bol olsun.
Uzun sözün kısası, gerçek bir ekip oyunculuğu sergileyen ve seyirciyi çok eğlendiren bir oyunla karşı karşıyayız. Hayat bu, işler ters gidiyor olabilir, o zaman buyurun size bir tabak sardalya.
Oyun, 8 Nisan’a kadar aralıksız Üsküdar Musahipzade Celal Sahnesi’nde sahneleniyor ama keşke Harbiye Muhsin Ertuğrul’a taşınabilse, hem bu yakadakilerin de gülmeye hakkı var, hem de oyun o sahneye daha çok yakışırdı.
Oyunun Oyunu İstanbul Şehir Tiyatroları
Yazan: Michael Frayn,
Çeviren: Lale Eren Dalsar,
Yöneten: Ali Gökmen Altuğ,
Sahne tasarımı: Taciser Sevinç, Kostüm tasarımı: Nihal Kaplangı,
Işık tasarımı: Kemal Yiğitcan,
Efekt tasarımı: Erhan Aşar,
Dramaturji: Özge Ökten
Oynayanlar: Ahmet Saraçoğlu, Aslıhan Kandemır, Ayşen Sezerel, Buket Yanmaz Kubilay, Caner Çandarlı, Destan Batmaz, Ergün Üğlü, İlhan Kilimci, Yeliz Gerçek