Sivas katliamının üstünden geçti yirmi beş yıl. O yıl doğan çocuklar büyüdüler koca adam oldular. Belki o dehşetin ne demek olduğunu tam da bilmiyorlar, bir ülkede insanların bir otele kapatılıp diri diri yakılmasının, alevlerin karşısında birilerinin seyirci kalıp birilerinin de “Yakın yakın” diye tezahürat yapmasının o toplumda nasıl kapanmayacak yaralar açtığının farkında değiller.
Onlara masal gibi geliyor belki, zamanın birinde, uzak bir diyarda geçen korku dolu bir masal. Orada insanlığın nasıl önemli bir sınavdan geçemeyip sınıfta kaldığına tanık olmadılar. Ve her şeyin nasıl küçücük bir provokasyona baktığına. Bir minik kıvılcımın koca bir yangına dönüşmesinin an meselesi olduğuna.
Unutulacak şey değildir, bu ülke vicdanının en kara sayfalarından biridir Madımak, ateşi de hala yürekleri dağlamaktadır, bunu bilemediler belki. Böyle bir yangından “kazanarak çıkan” olmadığından haberdar değiller.
O zaman anlayamazlar çünkü, biz o günü görmüş, yaşamış olanlar, dün nasıl yüreğimiz ağzımıza gelerek izledik, şehit cenazesine katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na kalkan yumruk ve tekmeleri. Zar zor ellerinden kurtarılarak götürüldüğü yakındaki evin etrafını saran öfkeden gözü de vicdanı da kör olmuş yüzleri.
Tıpkı o gün gibiydi çünkü. O lanetli, o kara Sivas günü gibi. Ve aynı o gün gibi çatlak bir ses “Yakın o evi” diye bağırıyordu, bir kadın sesi hem de. Aklım almıyor. “Yakın o evi”.
O “yakın” dediğiniz, kül etmeye çalıştığınız ev hepimizin evi. Kimsenin hakkı yok yakmaya. Bu halkı bir kere daha böyle bir acının etrafında bölmeye. Madımak’ın ateşini horlatmaya.
Ankara Çubuk’ta toprağa verilen şehit piyade er Yener Kırıkçı’nın köylüleri “Bu köyden değil bunları yapanlar, hep yabancı,” diyor ve isyan ediyorlar: “Burası şehit evi. Şehit cenazesine saygı olur gösterilecekse dua edilir, namaz kılınır, hep birlikte Allahu Ekber denir, bu düpedüz provokasyon”.
Yetkililer bu provokasyonu derhal her yönüyle araştırmalı, ilk açıklamalarında vaat ettikleri gibi sorumluları bulup hesap sormalı, cezalandırmalı. “Yakın o evi” diye bağıran kişi de bulunmalı. Kimsenin hakkı olmamalı, kini, nefreti, şiddeti körüklemeye. “Protesto eylemi” değil bu, “duygusallık” kisvesine büründürülerek yumuşatılacak bir şey değil. Bu bir linç girişimi, çok şükür sonuca ulaşmamış bir katliam denemesi, hedefi de bir kişi ya da bir parti, bir görüş değil, koca bir toplum. Aynı topraklarda yan yana, kardeşçe yaşayan, dini inanç, mezhep, siyasi görüş, ırk, dil ayırmadan birbirinin sevincini de yasını paylaşan bir halk. Düğünde de cenazede de birlikte durur, nasıl sevinip nasıl üzüleceğini bilir. Biri yanarken öteki bayram yapamaz.
Sivas’ta gördük biz bunu, yaşadık. Hâlâ sönmedi ateşi.
O ev yanarsa kimse kurtulur mu sanıyorsunuz?