Tahminim o ki, biraz vicdanı olan herkesin uykusunu kaçırıyor o gözler üç gündür. O bu dünyada insanoğlunun nasıl vahşi, nasıl acımasız, nasıl tehlikeli ve sakınılması gereken bir canlı türü olduğunu öğrenecek kadar zaman geçirememiş, bacakları kesilmiş olarak ormanda bulunan ve kurtarılamayan yavru köpeğin umutsuzluktan bir kat daha kararmış gözleri. Profil fotoğraflarından, instagramdan, twitter’dan gözümüzün ta içine bakıyor, ruhumuzdaki kötülüğü giderayak keşfetmiş olmanın hüznüyle.
Biz de ne yapıyoruz, utanıyoruz, gözümüzü kaçırmaya çalışıyoruz. Zor çünkü bu kadar kötücül bir türe mensup olduğunu bilerek yaşamak.
Sonra o köpeciği kanatlanıp uçan bir melek olarak çizen resme sığınıyoruz. Daha kolay ona bakmak. “Burası zaten kötü bir yerdi, meleklerin yeri gökyüzüdür, suçlular da öbür dünyada mutlaka hesap verirler” gibi bir adalet ihtimaline tutunma imkanı veriyor insana.
Tıpkı çocukların hayatta kalma umuduyla bindikleri botlardan karaya vurduğu pis bir düzen kurduğumuzu yüzümüze vuran kırmızı tişörtlü Aylan bebeğin fotoğrafı gibi. Onu da melek yaptık, kalbimizde kanatlı suretine bir yer açtık ve huzurla unuttuk.
O kadar unuttuk ki, bugün o yavru köpeği o hale getirenin Suriyeli çocuklar olduğu yalanına tutunarak rahatlamaya hazırız. “Video düşmüş internete, köpeğin bacaklarını ve kuyruğunu kesen canavarlar bizden değilmiş, Suriyeli çocuklarmış” diyip hayatımıza devam edebileceğiz neredeyse. Çare zaten hazır o zaman: Sınırdışı ediyorsun, bitiyor.
Yüzleşmiyorsun, kabul etmiyorsun, sorumluluk almıyorsun, üzülüyor, öfkeleniyor, lanetliyor, unutuyorsun.
Suriyeli çocuk yalanı tutmayınca otları temizleyen kepçe operatörünü göz altına almaya geldi sıra. İnsaf edin, küçücük bir canlı, kepçe tek tek koparabilir mi bacaklarını, olsa olsa tamamen parçalar. Belli ki insan işi, büyük olasılıkla da bu ülkenin insanının işi, neyi reddedip duruyorsunuz?
Yavru kediyi oraya buraya çarpa çarpa öldüren, sokak köpeğini kurşunlayan, caretta caretta’nın kafasını kesen, yunusları katleden, akla gelebilecek her türlü canlıya işkence eden insanlarla bir arada yaşadığımızı kabul etmek istemiyorsunuz, anladım da bu çözüm olmuyor ki.
Daha geçen hafta Kadıköy’de bir köpek; adı Gece, bağlı olduğu yerden kaçırılıp tecavüze uğradı. Kameralara yakalanan sapık, hayvan hakları savunucusu Okan Oflaz’ın çabalarıyla yakalandı, suçunu itiraf etti ve iki saat sonra salıverildi.
Gerçekten üzgünsek bugün bu kadar o yavru köpeğe yapılanlar için, “kepçedir, göçmendir, ruh hastasıdır” gibi bahaneler aramadan hayvanlara şiddet uygulamanın üç beş kuruş para cezasıyla kapanan bir “kabahat” değil, suç olduğu, onların da bizimki kadar yaşam hakkı olduğunu kabul eden bir hayvan hakları yasasının takipçisi olmalıyız. Eğlence olsun diye parklara, hayvanat bahçelerine, hatta AVM’lere kapattığımız yunusların, ayıların, fillerin de ve elbette fayton sefasından vazgeçemediğimiz için ölümlerine neden olduğumuz atların da haklarını savunmalıyız.
Belki ancak o zaman biraz daha az utançla bakabiliriz o köpeğin gözlerindeki son bakışa.