Tam da öğrenmek üzereydik halbuki. Bu kendilerine Lüfer Koruma Timi adını veren grubun boşluktan canı sıkılan insanlardan oluşmadığını, “Bu hayvanların 20 cm’den küçük olanlarını almayın, satmayın, yemeyin” derken bir bildikleri olduğunu anlamış gibiydik.
Neydi dertleri? Bizleri balıksız bırakmak değil, aksine, Boğaz’ın bir simgesi olan ve üreyebilecek erişkinliğe ancak o boyda gelen lüferin neslinin tükenmesini engellemekti. O yediğimiz küçük balıklar; çinekoptur, sarı kanattır, bunlar yavruydu ve basit bir mantık yürüterek onları tüketmenin sonucunu tahmin edebilirdik: Bir canlı türünün çocuklarının büyümesine izin vermezsen bir noktada onun soyu
devam edemez.
Hatta Lüfer Koruma Timi 23 - 25 cm’de ısrar ediyordu da, Greenpeace ile birlikte yürüttükleri kampanya neticesinde 2011 yılında kaydedebildikleri aşama buydu. Zamanın Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in imzasıyla yayınlanan tebliğ, lüferin avlanma limitini 14 cm’den 20 cm’ye çıkarmıştı. Küçük de olsa bir zafer, yavru lüferler için bir gelecek umuduydu bu.
Fakat yasaların çiğnenmek için olduğuna inanan yurdum insanını durdurmak sıkı denetimlerle mümkündü ki burada da iş biraz başa düştü. Greenpeace insanların ellerine cetveller tutuşturdu “Bu boydan küçük lüfer almayın” diye uyardı, Lüfer Koruma Timi küçük balık satmayan balıkçıları, pişirmeyen işletmeleri bulup tanıtım filmleri çekti, etiketler, afişler hazırlayıp astı, Lüfer Bayramı düzenledi. Yıllar yılı mücadele verdiler yani. Sırf gelecek nesiller de lüfer görebilsin diye.
Geldiğimiz noktada, tam bir şeyler değişiyor gibiydi ki, su ürünlerinin avcılığını ve ticaretini 1380 sayılı yasanın eki olarak 2016 - 2020 yılları arasında düzenlemek üzere Balıkçılık ve Su Ürünleri Müdürlüğü’nce kaleme alınan ve GTH Bakanı Faruk Çelik tarafından imzalanan 4/1 numaralı su ürünleri tebliği, lüferin avlanma boyunu
18 cm’e düşürüverdi.
Peki ama neden? Denizlerimizde balık bollaştı, hızla çoğalan lüferlere yaşama alanı kalmadı, yeni gelenlere yer açma ihtiyacı mı doğdu? Beş yıl önce yasak geldiğinde 20 cm’yi aşmadan üreyemeyen lüferlerde yeni nesil erken büyüyor,
18 cm’de mi ürüyor? Yoksa bir sebepten tercihimiz deniz ürünü konusunda tamamen ithalata bağlı olmak mı? Bu sonuncusuysa hedef, zafer çok uzak görünmüyor. Bir balıkçı kasabası olan Gümüşlük’te şu an lagos Senegal’den, kalamar Hindistan’dan gelmekte. Norveç zaten uzun süredir bize Marmara’dan, Ege’den daha yakın bir balık kaynağı.
Ama bu Türkiye gibi her tarafı denizlerle çevrili bir ülke için hazin değil mi?
Şimdi belki kısa bir süre için “Lüfer bollaştı” falan gibi haberler göreceğiz. Ama bu uzun vadede bile diyemiyorum, epeyce kısa vadede türün sonu olacak. Ben demiyorum, konunun uzmanları diyor, acısını da bizzat nesillerdir denizden geçinen balıkçılar çekecek.
Keşke yıllardır delmek için fırsat aradıkları yasalara bu sefer de uymasalar da 20 cm’den küçük lüferleri avlamamaya, satmamaya karar verseler. Çünkü aslında kendi ekmek kapıları, yok ettikleri.