FUAYE NOTLARI
Ezeli ve ebedi bir hikâye: Bir kadın ve bir erkek. Evlenmişler, ‘yürütememişler’ ve boşanmışlar. Aradan geçmiş bir sene. Dışarıdan bakınca çok mutlu ve ‘kendileriyle barışık’lar, evet klişe tabirle ‘ayrılık onlara yaramış’. İçeride ise yalnızlık kol geziyor.
Günlerden bir gün, adam kadını arıyor, öylesine, ‘sesini duymak’ için. Kadın üstünde pijaması, elektrik süpürgesiyle evi temizlemekte. Ama o çok tanıdık numaralara kalkışıyor; “Pardon sesinizi alamadım” ve “Ben de tam çıkıyordum” dahil.
Daha teknolojinin yeni zamanları olduğundan herhalde, adamın elinde cep telefonuyla kapıda olabileceğini hesap etmiyor ve iki eski karı koca karşılıklı sabah kahvesi içerken buluyorlar kendilerini.
Alışkanlıklar hep bir sene önce bıraktıkları yerde. Başka bir karşı cins ihtimalinden bile huylanmalar, “Sen şöyleydin, ben böyleydim” çekişmeleri derken bir acı tatlı muhasebe başlıyor.
Behiç Ak’ın yazdığı “Ayrılık” adlı oyunu ilk kez İstanbul Şehir Tiyatroları’nda Taner Barlas sahnelemiş, karı kocayı da Engin Alkan ile Aslı İçözü gibi iki müthiş oyuncu oynamıştı. Yıllardan 1996, hayat da başka türlüydü elbette.
Bugün olsa o erkekle o kadın birbirinin attığı adımı Instagram’dan, ilişki durumunu
Ancak “Ayrılık”ı Tiyatroevi bünyesinde, Semih Çelenk’in rejisiyle oynayan bir diğer şahane oyuncu ikili; Sevinç Erbulak ile Fırat Tanış da bu anlamda bir ‘güncelleme”ye gitmedikleri için, şu an son derece ‘nostaljik’ kalan aynı duygu baki .
Oyundan alacağınız en büyük keyif bu iki yetkin oyuncuyu sahnede karşılıklı izlemek, metinde çok da olmayan duygu değişimlerini onların hal ve hareketlerinden takip etmekse, bir diğer hoş yan da bunu görmek oluyor: Neydik ne olduk? Neredeydik nerelere geldik?
Hoş derken, bu ‘gelişimi’ görmekten mutlu olacağınızın garantisi yok tabii. Sahnede yirmi yıl öncenin gaileleri, bugün artık saf kaçan tatlı telaşları var. Birbirinin ciğerini bilmediğin, ayrıldığın insandan ancak ortak arkadaşlar boşboğazlık ettiğinde haber aldığın bir başka dünya. İçinde de türlü türlü saçmalık, tuhaflık, komiklik saklı.
Bir de değişmeyenler var. Kadın erkek arasındaki güç savaşı, birbirini değiştirme nafile çabası ve doğuştan gelen farklılıklar. Kadının artık kendini bulmuş, yogaya, nefes egzersizlerine sarmış, adamın ‘kendi sorumluluk alanında olmadığını’ fark etmiş halinin bile buruşuk pantolon gördü mü çıkarttırıp ütülemeye davranması, erkeğin kafasını çarptığı mutfak tezgâhından buzdolabına kadar her önüne çıkan eşyayı o malum erkek küfürüyle cezalandırması, iki cinse yüklenen roller cephesinde de değişen bir şey olmadığını göstermekte.
Yirmi yıl önce çok güldüğüm birinin brokoli, diğerinin bezelye olduğu, bu yüzden asla anlaşamayacakları iddiası ise hala oyunun en matrak kısmı. Belki sahiden bütün mesele buradadır ve muhtaç olduğumuz ‘kişisel gelişim kılavuzu’, mutfaktaki yemek kitabıdır.
Neticede metin yer yer tekdüze gelse, bu iki insan neden ayrılmış ya da neden şimdi birbirini özlemiş pek ipucu bulunmasa da seyirciyi salondan yüzünde gülümsemeyle uğurlayan bir oyun, “Ayrılık”. Bir yarım saat kısalsa temposu da daha yükselecektir, zaten tekrarlar var arada.
Başak Özdoğan’ın tasarladığı sahne, boşanmayla çatırdadıktan sonra üstüne fazla bir şey eklenmemiş bir evi olduğu gibi yansıtıyor. Işık tasarımı Emrah Sürücü imzalı.
Sevinç Erbulak ile Fırat Tanış sadece çok yetenekli birer oyuncu değil, çok uyumlu bir ikili. Komediye yatkınlıkları zaten malumumuz, bu oyunda da attıkları adımla, bir bakışla, tek bir kaş hareketiyle güldürmeyi başarıyorlar. Umarım bu birliktelikten daha izleyecek çok oyunumuz vardır.
Bunu herkes sever
Arada “Hangi oyunu önerirsin?” sorusuyla karşılaşıyorum ve bu sahiden cevabı güç bir soru çünkü herkesin bir oyundan beklediği aynı şey olmayabilir. Ama geçen sezondan beri tereddütsüz herkese önereceğim oyun, Dot’taki “Bunu Ben de Yaparım”.
Tek kişilik, 60 dakikalık bir hikâye bu; Dave’in hikâyesi. Bar fedailiğinden sanat galerisi korumalığına geçen 38 yaşındaki, 1.83 boyundaki Dave’in. Sorumlu olduğu oda, bir perdeyle ayrılmış ve önündeki yazı, içeride ‘sert içerikli’ bir eser olduğuna dair uyarıyor sanatseverleri. 18 yaşından küçükler ‘zaten’ giremez.
Nick Hornby’nin renkli kalemi var bir kere ortada, Melisa Kesmez ve Serkan Salihoğlu’nun asla çeviri kokmayan Türkçesi ve yine komedide başarısını defalarca kanıtlayan Salihoğlu’nun rejisi. Hepsinin ötesinde de İbrahim Selim bu metni alıp uçuruyor.