"Şimdi eski defterleri açmayalım… Konuşacağız da ne olacak, geçmişi değiştirebilir miyiz? En iyisi unutmak, yok saymak, kabul etmek, bağışlamak…” Söz konusu başka her şeyi ‘teferruata’ dönüştüren aileyse, hiçbirimize yabancı olduğunu sanmıyorum bu cümlelerin. Bünyesinde ama büyük ama küçük travmalar barındıran, bir de bunların içeride kalmasını, aman ha yabancılara anlatılmamasını gerektiren ‘kutsallığıyla’ bütün hayatımıza damgasını vuran bir müessese, aile. Bu yüzden ‘aile dizimlerine’, yaşam koçlarına ve benzeri mercilere servet dökerek yaralanmış çocukluklarını avutmaya çalışan yetişkinlerle dolu etraf. Ama bir yandan da – neyse ki - bu kadar konu oluyor filmlere, oyunlara, romanlara. Birilerinin anlatmaya, birilerinin de izleyip / okuyup “Evet, ben de yaşadım bunu, aynısını, benzerini, farklısını. Benim ailem de meydan savaşıydı” demeye ihtiyacı olduğu için. Ama yüksek sesle ama içinden.
Bugüne kadar sinema ve online platformlara yazdığı / çektiği filmlerle (“7 Yüz”, “Karışık Kaset”, “İnsanlar İkiye Ayrılır” gibi) tanıdığımız yönetmen Tunç Şahin, İki Tiyatro çatısında gerçekleştirdiği ilk tiyatro oyunu “Canavar”da tam da böyle hissettiren bir yüzleşememiş aile hikayesi anlatıyor. Derya (Gülçin Kültür Şahin) ile Aslı (Tülin Özen) birlikte yaşayan iki kız kardeş. Bir gün yıllardır görüşmedikleri kuzenleri Kemal (Hakan Emre Ünal) habersizce geliyor ziyaretlerine. Romanları diziye çekilen ünlü bir yazar olmuş, şehre imza gününe gelmiş, gelmişken kuzenlerini de görmek istemiş. Ama her beklenmedik aile ziyareti gibi içinde şüpheler barındıran bir geliş bu.
“Ne istiyor bizden?” Son akraba ziyaretinin altından arsa – miras meseleleri çıkmış çünkü. Bunun derdi ne kim bilir? Ama siz bildiniz değil mi, asırlardır görmediğiniz, neredeyse sokakta görseniz tanımayacağınız dayıydı yengeydi amca çocuğuydu gibi kimi akrabaların bir anda “biz bir aileyiz” diye sizi bağrına basmasının verdiği tedirginlik hissini? Ne isteyecek benden?
İşte “Canavar” tam da bu tedirginlik – eğretilik – yabancılık hislerinin ortasında üç kuzenin mutfakta bir masa etrafında oturmalarını, ailelerinin meşhur yemeği ‘kapama’yı bin bir emekle, hakkını vererek pişirmeye çalışmalarını ama sonunda yemekte zorlanmalarını anlatıyor. ‘Kapama’nın kapatamadığı şeyler var çünkü ve boğazına diziliyor insanın. Halı altına süpürülenler bir bir açığa çıkarken, çocukluklarının üzerine kâbus gibi çöken enişte karakteri çoktan ölüp gittiği, bilip de susanlar, göz yumanlar, “şşşt!” diye parmak sallayanlar da ortada olmadığı için hesap soracakları birbirilerini buluyorlar karşılarında.
İnce ince dokunmuş üç sahici karakteri ile katman katman açılan bir oyun, “Canavar”. Bütün bu yüzleşme – açılma seansının en ‘ailenin kalesi’ kabul edilecek, en içe kapalı, ‘güvenli’ ortamda, mutfakta geçmesi sahicilik – tanıdıklık hissini daha da arttırıyor. Oyunun zorlama olmayan sürprizleri var ki bu Şahin’in son filmi “İnsanlar İkiye Ayrılır”da da göze çarpan bir özellik. Şaşırtıyor ve bunu “şu seyirciyi şaşırtacak olmadık bir dönüş koyalım şuraya” diyerek yapmıyor. Tülin Özen, Gülçin Kültür Şahin ve Hakan Emre Ünal kan bağıyla yakın, bir o kadar uzak üç kuzenin inişli – çıkışlı yüzleşmesini / hesaplaşmasını yalın ve inandırıcı bir şekilde aktarıyorlar. Sonunda da o inanmışlıkla çıkıyorsunuz salondan. Kafanızda duyduğunuz, bildiğiniz, yaşadığınız, tanık olduğunuz, sustuğunuz, üstünü ‘kapadığınız’ onlarca aile hikâyesinin detayları, parmak sallayan, “şşt” diyen dayıları / enişteleri / halaları / yengeleri ile.
Canavar / İki Tiyatro
Yazan ve yöneten: Tunç Şahin / Yardımcı yönetmen: Ömer Güneş / Sahne tasarımı: Aslı Dadak, Barış Yıkılmaz / Kostüm tasarımı: Emre Donmaz / Işık tasarımı: Yasin Gültepe / Ses tasarımı: Safa Hendem / Afiş tasarımı: Sadi Güran / Oynayanlar: Tülin Özen, Gülçin Kültür Şahin, Hakan Emre Ünal