Sinemada kadının yeri sık sık konuşulur hale geldi artık. İyi ki de geldi, neyin ne olduğunun adının konulması en azından bir başlangıç çünkü. Geçen yıl Adana Film Festivali’nde uluslararası jüriden Justine Barda ve Ece Dizdar’ın sahneye çıkıp seçkide tek bir kadın yönetmen olmamasından duydukları hayal kırıklığını dile getirmeleri bir başlangıç mesela. Tıpkı Nicole Kidman’ın eşitsizlikle mücadele etmek için 18 ayda bir, bir kadın yönetmenle çalışmak için kendine söz verdiğini açıklaması gibi.
Konuşulması iyi bunların. “Kadın yönetmen/erkek yönetmen diye bir ayrım olamaz, yönetmen yönetmendir” diyecek lükse sahip olana kadar da konuşmaya devam etmemiz lazım. Bu açıdan önemli bir belgesel giriyor yarın gösterime: “Onun Filmi”. Yüksek lisans yaparken, akademik kariyeri seçmekteki sebeplerinin set ortamından çekinip korunaklı bir alanda kalma isteği olduğunu fark eden iki sinemacının, Su Baloğlu ve Merve Bozcu’nun ilk filmi. Kendilerine bunu itiraf ettikten sonra da hem kadın yönetmenlere sektörde neler yaşadıklarını soracakları hem de kendi ilk filmlerini yapma hikâyelerini seyirciyle paylaşacakları bir maceraya girişiyorlar.
Su Baloğlu sinemacı bir aileden geliyor; film de yıllarca yapım ve senaryo kısmında yer alırken babası Rıza Baloğlu’nun vakitsiz kaybından sonra yönetmenliğe ‘soyunan’ annesi Sevinç Baloğlu ile başlıyor zaten. “Soyunan” sözcüğünü özellikle seçtim çünkü yapılan görüşmelerden sinemanın bir kadının gerçekten kolları sıvayıp kulakları tıkayarak girişmesi gereken bir iş olduğu ortaya çıkıyor. Birileri İlksen Başarır’ın anlattığı gibi “Kadından prodüksiyon asistanı olmaz” diyecek, birileri “Kamera grubunda kadın çalışmaz”, yönetmenlikse niyetin, “O kadar erkeği yönetmek” diye bir engelden söz eden olacak, duymayacaksın. Sevinç Baloğlu’nun cümlesi esas olan galiba: “Sen kendini engellemezsen eğer, diğer hiçbir faktörün önemi yok”.
Yeşim Ustaoğlu’ndan Türkan Şoray’a Nisan Akman’dan Nisan Dağ’a, Esra Saydam’dan Bingöl Elmas’a farklı kuşaklardan kadınlar konuşuyor belgeselde. Kimi Çiğdem Vitrinel gibi “Kadın olduğunuzda eksi 5’le başlıyorsunuz” diye açık sözlülükle söz ediyor sektördeki ayrımcılıktan, kimi Işıl Özgentürk gibi bir sürü insanı kova kova sözünü geçirmeyi başarmış sette, kimi de Biket İlhan gibi kadın olmaktan ötürü hiçbir zorluk yaşamadığını söylüyor. Cinsiyet konusuna neredeyse hiç girmeyenler de var.
Bana öyle geliyor ki “kadın yönetmen” diye bir alt kategoriye dâhil olma fikri de rahatsız ediyor bazı yönetmenleri. Ama bence orada en doğru sözü Zeynep Dadak söylüyor: “Birbirimizden güç alacağımız başka bir sürü insanın parçası haline getirecekse bu, kendime kadın yönetmen demekten gocunmam”.
Ve “Onun Filmi” de adıyla sanıyla “kadın yönetmenlerin filmi”.