Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hani “Kadın sinemacıların işi zor” gibi cümleler hep havada kalır ya. En fazla “İyi de ne yapabiliriz?” noktasına gelir konu, “Onlar film yapıyor da önlerini mi tıkıyoruz?” Bence pandemi zamanı nefis bir festivali alnının akıyla tamamlayan 57. Antalya Altın Portakal Film Festivali, ödül gecesinde de bütün bunlara cevap verdi.

İkinci sorudan başlayalım. Ne yapabiliriz? Bunu yapabilirsiniz işte; 12 filmlik seçkide tek kadın yönetmen olarak inci gibi parlayan Azra Deniz Okyay’ın “Hayaletler”ini görmezden gelmeyebilir, hakkını teslim edebilirsiniz. Aynı şekilde “Çatlak”ta birbirinden parlak kadın oyuncu performansları ve gerçek bir ekip oyunculuğu varsa onların hepsini birden ödüllendirebilirsiniz. Kurguda, senaryoda, yapımda emeği geçen kadınların işlerine dikkat çekebilirsiniz.

Haberin Devamı

Birinci soruya dönelim: Ne yapıyoruz da işleri zor kadın sinemacıların? Bunu yapıyorsunuz; ortada son derece yenilikçi bir dille, zamanın ruhunu yakalayarak genç, pırıl pırıl bir film çekmiş bir yönetmen var, bunu yapana kadar yoluna bir sürü köstek çıkmış üstelik siz onu yok saymaya çalışıyorsunuz. Oryantalist olmakla, ödüle oynamakla, Avrupa’ya göz kırpmak için filme maksatlı mesajlar doldurmakla suçluyorsunuz. Venedik’ten ödül alıyor, sebebini buna bağlıyorsunuz. Gösterimden sonra havuz başında ekipçe müzik çalıp eğleniyorlar, ne hikmetse bu bile size dert oluyor. Sonunda film gayet hak ettiği ödülleri alıyor, onu da tabii “Pes yani, kadın olduğu için ödül verdiler” diye küçümsemeye çalışıyorsunuz. Ama artık size pes, yeni olan, genç olan, farklı olan her şeye düşman olunmaz ki.

Bu sözlerim sinemayı bir erkek sporu zanneden ve bunu bu festivalde de son derece kaba bir üslupla dile getirmekten çekinmeyen bilumum sinemacı ve yazar  çizer için. Kuşkusuz herkes ödül almak ister ama bu alamadığında mızıkçılık yapmasını, hele hele “Kadınlara verdiler” diye kıyıda köşede sayıp sövmesini açıklamaz. Sinemayı ağır abilerin kendi aralarında top çevireceği, kadınların da arada ‘fasulyeden’ oynayacağı bir alan zannetmekten vazgeçmek için bence son fırsat. Yönetmeninden yapımcısına, oyuncusundan kurgucusuna işini iyi yapan ve sesleri gür çıkan kadınların olduğu bir kuşak geliyor. Kabul etseniz de etmeseniz de.

Haberin Devamı

Kadın sinemacıların ayak sesleri

Filmlerde ekonomik kriz damgası

Altın Portakal’ın ulusal yarışma seçkisine dair en hoş haberlerinden biri, yeni bir taşra sıkıntısı, erkeğin yaratım sancısı ve baba - oğlu hesaplaşması izlememiş olmamız. Buna karşılık ekonomik kriz bolca hissettiriyordu kendisini. Tunç Şahin’in En İyi Senaryo ödülünü alan filmi “İnsanlar İkiye Ayrılır”, bankaların borçluların ensesine çökmesi için kullandığı aracı tahsilat firmalarından birinde geçiyor örneğin. Ferit Karol’un Behlül Dal En İyi İlk Film Ödüllü filmi “Kumbara”da kefil olduğu arkadaşı ortadan kaybolunca borcunu ödemeye çalışırken hayatı alt üst olan bir adamın hikâyesini, Fikret Reyhan’ın Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü’nü alan filmi “Çatlak“ta da yine borcunu tahsil etmek için yurtdışından gelen bir misafirle ‘çatırdayan’ bir aileyi izliyoruz. Kentsel dönüşüm de yine bu yılki filmlerde sıkça karşımıza çıkan bir tema.

Haberin Devamı

Festivalden birkaç not

Sosyal mesafe yüzünden  ya da sayesinde  epey sakin bir festival geçirdik. Sosyalleşmeler akşamları 19.20 ve 22.00 seanslarında iki film izledikten sonra gece yarısı Su Otel’in havuz başında gerçekleşti. Jüri dışında bütün konukların aynı otelde ve sürekli bir arada olduğu böyle bir festival yaşamamıştık.

Bu festivalde bir ilk daha yaşadık: Bir film ekibinin bir sinema yazarına haber yollayarak filmle ilgili yazısından bir paragraf çıkartmasını talep etmesine tanık olduk. Muvaffak olamayınca işi sinema çıkışında arkasından laf atmaya kadar götürmesi de üzerine tüy dikti. “Bir film yapayım herkes beğensin” güzel bir temenni elbette ama gerçekçi değil.

Ödül töreni gördüğüm en seri ve başarılı törendi. Pandemi nedeniyle ödüller sahnede oturan jüri üyeleri tarafından anons edildi ve kutular içinden sahipleri tarafından alındı. Şevval Sam ve Yekta Kopan da kendilerini espri yapmak zorunda hissetmeden sade ve akıcı bir şekilde sundular, planlandığı gibi 75 dakikada bitti tören. Pandemi koşulları ortadan kalkınca da örnek alınması gereken bir model oldu.