Pınar Gültekin davasının yedinci duruşması var bugün. Muğla Adliyesi 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 13.00’te. Artık hemen hemen herkesin adını bildiğini düşünüyorum, bilmeyenler için, bu ülkenin öldürülmüş kadınlarından biri, Pınar Gültekin. Muğla Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi.
27 yaşında vahşice katledildi, cesedi yakılıp ormanlık alana atıldı ve pek çok kadın cinayeti gibi altından bir erkek çıktı. Gültekin’in eski erkek arkadaşı olduğu söylenen Cemal Metin Avcı ve gene benzeri pek çok vakada olduğu gibi ona delilleri karartmada yardımcı olduğundan şüphelenilen aile bireyleri.
Altı duruşmadır öldürülmüş ve yakılmış bir kadın olan Pınar Gültekin’in hayatı didikleniyor, telefon kayıtlarının incelenmesi talep ediliyor, acılı bir aile bir de bunlarla uğraşmak durumunda kalıyor ve çocuklarının hakkını sosyal medya hesaplarından arıyorlar. Son duruşmada Cemal Metin Avcı’nın ağladığını, “Yukarıda Allah var, pişmanım” dediğini, “Kadınlar beni sever” dediğini, “Kadın eylemine katıldım bir kere” bile dediğini o hesaptan öğrendik. “Sosyal medyada linç ediliyorum” diyor, pencereler kapatılsın, kendisine “katil” diyenlerin sesleri kulağına gelmesin istiyor. Hassas bir ruh.
İnsan “Acaba” diye düşünüyor, “Akıl sağlığın yerinde değilmiş gibi davran ki ceza almadan kurtulasın” diye fikir vereni mi var? Çünkü malum, bir kadını öldürdüğün zaman uygulanacak belli bir prosedür var. İki aslında. Birincisinde ikna edici bir aldatılma, ölesiye kıskanma, gurur zedelenmesi, erkeklik incinmesi senaryosu yazıyorsun, insanlar sana acıyor. Çok seven, aşkından ölen - öldüren bir adam portresi çiziyorsun, hâkim insafa geliyor. Zaten üstün başın düzgün, kravatın boynunda, başın önünde. Pişmansın sonuçta, vicdan azabın sana en büyük ceza.
İkincisinde de doğrudan deliliğe vuruyorsun. Kendinde değilsin, zaten işlerin kötü gidiyor, maddi sorunların var, streslisin, bir cinnet anında (tabii ki ölen kadının bir şekilde körüklediği bir cinnet, gene durup dururken değil) ne yaptığını bilememişsin. Akli dengen bozuk işte, var mı ötesi? Bunu belgeleyen bir rapor bütün meseleyi çözüyor. Giden gittiğiyle kalıyor. Yeni katil adaylarına da “Yolunuz budur, açık olsun” demiş oluyoruz.
Kadın cinayetlerinin bu derece arttığı, artık aylık falan değil, günlük sayılardan söz eder hale geldiğimiz bir zamanda, bu birbirini tekrar eden formüllerin tekrar tekrar işlemesi kulağa inanılmaz geliyor ama öyle oluyor maalesef. “Psikolojisi bozukmuş” diye bir cümle var ve bu geçerli bir bahane olarak kabul ediliyor.
Tam bu aşamada hem danışanlarının hikâyelerinden yazdığı kitaplar hem de bunlardan uyarlanan televizyon dizileriyle hayatımızdaki en ünlü psikiyatrist olan Gülseren Budayıcıoğlu’nun kadın cinayetlerini ele aldığı yazısında “Bir psikiyatrist olarak bu cinayetlerin çoğunun bu hasta adamlar tarafından işlendiğine neredeyse eminim. Haberleri okurken ya da izlerken o birkaç dakika içinde bile, katilin hasta olup olmadığını hissedebiliyorum” demesi, “Bu hastaların çoğunun cezai muafiyeti vardır. Akıl sağlığı yerinde olmayan bir adamı, suç işledi diye mahkûm edemezsiniz. Hiç kimse hasta da olmak istemez, katil olup ömrünü cezaevinde geçirmek de” gibi cümlelere yer vermesi bu bahaneyi güçlendirmek için ihtiyaç duyulabilecek uzman desteğini sağlamış olmuyor mu?
Bu soruyu buraya bırakarak tekrar hatırlatalım: Pınar Gültekin davasının yedinci duruşması var bugün. Umarım sıra “Akıl sağlığım bozuk” gerekçesine gelmemiştir.