Anladığım kadarıyla kendimizce değerli bulduğumuz bir şeyi kadına benzetmekte ne beis var meselesi kafa karıştırıcı olmaya devam ediyor. Ne var yani, bir şehri, bir semti, efendim bir denizi, bir bölgeyi kadına benzetince neden bu cinsiyetçi bir söylem kabul ediliyor? Neden birileri bu “payeye” itiraz ediyor? Daha kestirmeden söylemek gerekirse, belediye başkan adaylarının söz birliğiyle İzmir’i bir kadına benzetmelerinde ne sakınca var?
Bu arada “kadına” diyen benim, kendileri olgun ve yetişkin bir kadın değil gözü açılmamış genç kız muamelesi yaparak sevmeyi tercih ediyorlar, ismini Amazon kraliçesi Smyrna’dan aldığı söylenen bir şehri. Hani savaşçılığına, güçlü duruşuna saygı duruşu yapmaya da değil, koruyup kollamaya, daha önceki kıymet bilmemiş “sahiplerinden” kurtarmaya talip oluyorlar. Üstelik aynı anda “el değmemişliğine” de vurgu yaparak kalkışıyorlar bu işe. AK Parti adayı Nihat Zeybekci, Ayşe Arman ile röportajında “İzmir mahallenin en güzel kızı, onu kim istemez ki. Ama bundan şu anlam çıkmamalı: Mahallenin en güzel kızı dedim, kadını demedim” ifadeleriyle bu niyeti açıkça ortaya koyarken, CHP adayı Tunç Soyer’in masalsı “Uyuyan bir güzel var, bir öpücük bekliyor. Biz öpeceğiz, uyandıracağız, silkeleyeceğiz, ayağa kaldıracağız” cümlelerinden de asla farklı bir anlam çıkmıyor. İzmir toy bir genç kız, artık kötü kraliçe mi lanetlemiş, canavar kuleye mi kapatmış ne olmuşsa olmuş, şimdi beklenen prens gelecek, onu kurtaracak, “silkeleyecek”!
Ne diyorsunuz? Kadına yüklediği anlamlarla “cinsiyetçi” olmasını bir yana bıraksak bile, bir şehre hizmet etmeyi, onun ihtiyaçlarına cevap verecek projeler geliştirmeyi akla getiren ifadeler mi bunlar? Seçmene ne vaat ediyor tam olarak? “Sizi öperek uyandıracağız”, nasıl yani?
Kaldı ki diğerini nasıl bir kenara bırakalım, basbayağı cinsiyetçi işte. Daha iltifat aşamasında bile ayrım yapıyorsunuz. “Kız dedim, kadın demedim” ile başlayıp “uyuyan güzel” benzetmesiyle de dünyadan haberi olmayan, şuursuz, kendine gelmek için bir erkeğin öpücüğüne ihtiyaç duyan bir varlık tanımlayarak tabloyu tamamlamış oluyorsunuz. Kadın sevdiğimiz bir şey ama bizim kontrolümüzde olduğu zaman. Yoksa “Kız gibi araba” der miyiz?
Kaldı ki, kadınlara, kızlara iyi muamele etmesiyle nam salmış bir toplum da değiliz ki o kanaldan ilerleyip etkileyici olmayı deniyoruz. O bütün mahallenin talip olduğu en güzel kızların acı dolu hikâyeleriyle karşılaşıyoruz her gün. Uyuyan güzelleri uyandığına bin kere pişman edecek felaketlerle. Müsebbipleri de hep o fedakâr “beyaz atlı prensler”, o kahraman “mahalle delikanlıları”. Çok sevdiklerinden delen, deşen, sahip olduklarına inandıkları an nefes aldırmayan, yaşatmayıp öldüren erkekler.
O yüzden diyorum belki daha “az sevmek” mümkündür bir şehri. Bu “erkeklik” jargonu her alana sirayet etmek zorunda değil. Ölçülü sevin. Öpücüklere boğmasanız da olur mesela, İzmirlilerin başka beklentileri var bir belediyeden.