Eğer şu veya bu sebeple et yememeyi tercih etmiş bir insansan, hayatındaki zorluk bu etobur dünyada her gittiğin yerde kendine uygun yemek bulmakla sınırlı kalmıyor. Bir de üstüne ha bire birilerine laf anlatıyorsun. Herkes anında beslenme uzmanı kesiliyor, “Ama yeterli protein almıyorsun?”, “Peki demir eksikliği ne olacak?”, “B12 vitamininden ne haber?”
Ve tabii et yemediği için sağlığını kaybettiği rivayet olunan “Bizim bir bilmem kim vardı” hikayeleri. Kimse et tüketiminin yarattığı sağlık sorunlarından söz etmez ama. Bakın dünyaya verdiği zarara girmiyorum bile ki son yıllarda havanın, suyun kirlenmesinden yeraltı kaynaklarının kurumasına, iklim değişikliklerine kadar pek çok çevre felaketinde hayvancılığın önemli payı var. Ama bunu bencilce bir kenara bırakırsak, kendisinden başka canlıların yaşama hakkını değil sadece kendi sağlığını düşünen bir insan için bile matah bir şey değil et yemek. Bir keserseniz vicdanınızda ve bedeninizde oluşan hafiflemeye şaşırırsınız.
Neyse, konu bu değil bugün. Sadece et tüketimini sınırlayarak ya da keserek bile bu kadar laf işitiyorsa insan, veganların ne yaşadığını düşünmek bile istemiyor, ama doğal olarak tanık oluyorum. Bildiğin mahalle baskısı var üzerlerinde. Yine de hiç “inançsız”, hatta dolaylı olarak “günahkar” diye tanımlayana rastlamamıştım, Haluk Levent sayesinde bu da oldu.
Kendisi Posta’dan Alev Gürsoy Cimin’e pazar röportajı vermiş ve sanırım içinden “Ne yaparım da bu sürekli yeni flaş olaylarla sarsılan gündemde kendime bir yer açarım?” diye geçirmiş olmalı. Yoksa durup dururken, inançtan, gizli saklı olması gereken ibadetten söz ederken neden birdenbire “Ama bana vegan mısın diye sorarsan cevabını veririm” şeklinde lafa girsin? Sormamış işte, çünkü ikisi arasında bir ilişki kurmak her baba yiğidin harcı değil.
Neymiş peki cevabı? “Değilim çünkü inançlı bir adamım”. Pardon ne alakası var? “İnançlarımda Allah’ım bana kurban eti vermiş, Kurban Bayramı vermiş, bunu yok sayamam”.
Hani gerçekten bir bu eksikti. Bir kere Kurban Bayramı siz bol bol et yiyin diye değil, yoksulları doyurun diye var. Dilerseniz başka şekilde de doyurabilir, kurbanın bedelini ihtiyacı olanlara bağışlayabilir, gene ibadetinizi yerine getirmiş olursunuz. Ama hepsinden önce, “inanç bunu gerektirir” diyerek başka canlıların canını yakmaya içi el vermeyen, ineklerin sütünün yavrularına, tavukların yumurtalarının annelerine ait olduğuna inanan insanların inancını tartışmaya açamazsınız. Bu sansasyonel olabilir, konuşulmanızı sağlayabilir ama aynı zamanda sorumsuzca. Bir sanatçının böyle bir konuda daha bilinçli açıklamalar yapması, olmuyorsa da susma hakkını kullanması daha hayırlı olur.
Ve son olarak, büyük konuşmak istememiş Haluk Levent, “Belki” demiş, “İleride proteini başka türlü alırsak, et yemeyebilirim.”
O zaman bir müjdem var kendisine. O kadar çok çeşitli bitkisel protein kaynağı var ki, mercimekten soyaya, envai çeşit baklagilden tohumlara, çekirdeklere, asla proteinsiz kalmaz, çok da sağlıklı beslenirsiniz. Yeter ki niyet edin. Ya da edemiyorsanız bari edenlere saygı gösterin. İnancınız bunu da gerektirir aynı zamanda.