Türkiye sinema tarihinin en ünlü ve de dilimize yerleşen cümlesidir: “Zeki Müren de bizi görecek mi?” (Vizontele, Yılmaz Erdoğan). Çok sevdik, muhtelif vesilelerle kullandık, kullanıyoruz. Önceki akşam 41. İstanbul Film Festivali’nin Cahide Palazzo’da düzenlediği geceye de adını vermişti. Ama soru değil, tespit (ya da dilek) olarak: “Zeki Müren de Bizi Görecek”.
Gecenin çıkış noktası, bu yıl Festival’de yenilenmiş kopyasıyla seyirciyle buluşan “Beklenen Şarkı” filmi. İstanbul Film Festivali, şahane bir iş yapıyor; her yıl Zurich Sigorta iş birliğiyle sinemamızın önemli yapıtlarını restore ettirerek gün ışığına çıkarıyor. Bu iş birliği sayesinde “Dünden Bugüne Türk Klasikleri” başlığı altında Bilge Olgaç’ın “İpekçe”si, Şerif Gören’in “On Kadın”ı, Atıf Yılmaz’ın “Asiye Nasıl Kurtulur”u gibi pek çok filmi Atlas Post Production tarafından restore edilmiş haliyle izleme şansını bulduk bundan önce. Bu yılın filmi de 1953 yapımı “Beklenen Şarkı” idi. Zeki Müren’in ilk filmi. Adını da yine Zeki Müren’in o yıl taş plağa okuduğu vals formundaki nihavent bestesinden alıyor. Ve de Müren’in Güzel Sanatlar Akademisi’nde tekstil desenleri hocası Sabih Gözen’in sözlerinden tabii.
Filmde gencecik ve bundan sonraki filmlerinde de olacağı gibi, kendini, yetenekli müzisyen Zeki’yi canlandıran Zeki Müren’in karşısında sinemamızın ilk gerçek yıldızı, ilk kadın yönetmeni Cahide Sonku var. Filmin başrolünü oynamakla kalmıyor, Sami Ayanoğlu ve Orhon M. Arıburnu ile birlikte yönetiyor ve yapımcılığını üstleniyor. Hatta Yusuf Pinhas’ın festival için yazdığı yazıdan öğrendiğimiz gibi, Zeki Müren’in makyajını bile elleriyle yapıyor. Müren’in cümleleriyle “Beklenen Şarkı” “Eski bir müzisyenin hayatta tek hatıra bıraktığı oğlunun, hadiselerin bin bir güçlükleriyle göğüs göğse çarpışmasını ve musiki aşkının ruhtaki derin tesirlerini ifade eden müzikal ve heyecan dolu bir film.”
Bu “müzikal ve heyecan dolu” macera, çok da şaşırtıcı olmayacak şekilde iki büyük ismin mahkemelik olup bir daha asla görüşmemesiyle neticelenmiş. Fakat biz aradan 70 yıl geçmişken ikisini o gencecik, pırıl pırıl halleriyle perdede birlikte izleyebiliyoruz ve ikisinin adını buluşturan bir geceye tanık olabiliyoruz. Çünkü “Zeki Müren de Bizi Görecek” gecesi, Maslak 1453’teki Cahide Palazzo’nun bütün şatafatı içerisinde gerçekleşti, sahneye peş peşe çıkan -çoğu sinemacı- pek çok isim Taşkın Sabah Orkestrası eşliğinde Zeki Müren’in sesinden duymaya alıştığımız şarkıları seslendirdiler. Demet Evgar ile Serkan Keskin’in “Gitme, Sana Muhtacım” düetiyle başladı gece, inanılmaz enerjisiyle devasa mekânı bir anda avucuna alan Nükhet Duru’nun “Bir Demet Yasemen”, “Yaralı Gönül” ve “Son Mektup”u ile de sona erdi. Bu arada “Yaralı Gönül” “Ama bu Zeki Müren şarkısı değil ki?” şeklinde karşılandı, zira “Pulp Fiction’ın şarkısı” olarak bilinen bir melodiydi. Ama aynı zamanda bir Zeki Müren şarkısıydı. Çünkü 1962 yılında Dick Dale tarafından söylenen ve kökeninin 1920’lerde mübadeleyle İzmir’den Atina’ya gelen Rumlara dayandığı düşünülen “Misirlou” adlı şarkıyı Müren, Dick Dale’den çok önce Türkçe sözlerle seslendirmişti.
Gece boyunca pek çok sürprize tanık olduk; “Beklenen Şarkı”yı (Müren’in Aspendos konserinde söyleyişini dün gibi hatırladığım “Altın Saçlı Hayriye”yi de) Ata Demirer’in yorumuyla dinledik, “Bahçevan”ı Gonca Vuslateri’den. Selen Uçer, Aslı İnandık, Umut Kurt, Fatih Ürek gecenin diğer yıldızlarıydı. “Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar”ı söyleyen Nuri Harun Ateş “Büyük bir devrimciydi” diye söz etti Zeki Müren’den. Cahide Sonku da öyleydi, kendisine konan asıl adı “Mücahit”i hak edecek şekilde savaştığı bir hayatı olmuştu. Belki bu kadar kişi aynı anda ikisini anarken, bir ağızdan şarkılar söylerken barışmışlardır.