Boşanma avukatı Marianne ve üniversite hocası Johan, evliliklerinin onuncu yılını kutlamakta olan bir çift. Görünüşte çok mutlular, birbirlerine karşı sevgi dolular, iki çocuklarıyla “ideal” bir yuvayı “başarıyla” inşa etmişler. Bu başarıyı da yine kendileri gibi evli bir çiftle birlikte kutlamaktalar. Yalnız diğer çiftimiz onlar kadar “mutlu” değil, ya da daha az “sahtekâr” muhtemelen. Yemek boyunca didişmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar. İzlerken “E hâlâ neden berabersiniz, ne bekliyorsunuz, birinizden birinin ötekini öldürmesini mi?” diyesi geliyor insanın. Neyse ki Marianne ile Johan farklılar. Onların evliliği sağlam temeller üzerine kurulmuş. Birbirlerini anlıyorlar. Ortak bir dilleri var. Böyle düşünüyorlar.
Bu “ilk sahne”. Sonrasında hızla anlayacağız ki sadece böyle “düşünüyorlar”. Asıl başarılı oldukları alan sorunları görmezden gelmek, çatışmalardan kaçınmak, gemiyi öyle veya böyle yürütmek. Özetle kendilerini ve birbirlerini kandırmak. Johan’ın başka birine âşık olmasıyla da bu kandırmacanın sonuna geliyor, daha sahici sularda mücadele etmeye başlıyorlar. Çeşitli aşamalardan ve duygu durumlarından geçerek. Biz de sahne sahne onların değişimini – gidişini, gelişini takip ediyoruz.
Ingmar Bergman’ın yazıp altı bölümlük bir dizi olarak çektiği “Bir Evlilikten Manzaralar” (1973) anlattığı ezeli ve ebedi meselesiyle asla eskimiyor. Şu anda birçok evliliği – ilişkiyi çökerten (ya da yaldızlarını döküp foyasını ortaya çıkaran) pandemi / karantina gereği her zamankinden daha güncel olduğunu söylemek mümkün. Versus Tiyato / Zorlu PSM ortak yapımı sahne uyarlaması “Evlilikten Sahneler”e akın eden çiftlerin sayısı ve onların kendi aralarındaki konuşmalar da bunu gösteriyordu nitekim. Yaşanan olaylar farklı olsa da insanı tedirgin eden sorusuyla orada öyle duruyordu Johan ile Marianne’ın ilişkisi: İki insan bir ömür boyu birlikte yaşayabilir mi? Ya da yaşamalı mı?
Kayhan Berkin’in uyarlayıp sahneye koyduğu “Evlilikten Sahneler”in provaları pandemi öncesinde başlamış, oyunun kaderi uzun süre belirsizliğini korumuştu. Demin söz ettiğim sebepten bence epey isabetli bir dönemde seyirciyle buluşmuş oldu. Marianne’ı oyunun çevirisine de imza atan Ece Dizdar, Johan’ı Öner Erkan oynuyor. (İlk sahnede izlediğimiz diğer çiftte Pınar Göktaş ve Kayhan Berkin var.)Ece Dizdar ve Öner Erkan birlikte uzun mesai yaptıkları karakterlerini özümsemiş olarak çok sahici bir ilişki dinamiği yaratıyorlar sahnede. Bütün çatışmalarına, bütün hayal kırıklıklarına, öfkelerine ve yine de bitmeyen şefkatlerine ikna oluyorsunuz. Çok içinde buluyorsunuz kendinizi bu ikilinin ilişkisinin.
Yalnız filmin son perdesini atan Kayhan Berkin’in finale aldığı şiddet sahnesi oyunun seyircide bıraktığı duygunun yönünü değiştiriyor. Artık her evli çiftin içinden geçebileceği aşamalardan, o tanıdıklık duygusundan söz etmek mümkün olmuyor. Hoş aynı sorun daha da fazlasıyla Bergman’ın filminde var, çünkü o sahneden sonra çifti yeniden mutlu ve yan yana görmek de kabul edilebilir bir şey değil. Bu anlamda Berkin’in tercihi sert olsa da daha doğru görünüyor.
Bir ihtimal daha var ki o da Hagai Levi’nin yine bu sene seyirciyle buluşan çok çarpıcı “Bir Evlilikten Manzaralar” uyarlamasında karşımıza çıkıyor. Levi, beş bölümlük mini dizisinde kadın ve erkek rollerini değiştirmiş, bu kez âşık olup giden kadın, evde kalıp yas tutan erkek ve özellikle bu dönemde bunun neleri değiştirdiği üzerine düşünmek çok eğlenceli. Jessica Chastain ve Oscar Isaac de inanılmaz bir ikili olmuş. Şu an beIN CONNECT’te mevcut, bence Zorlu PSM’de oyunu, ardından da diziyi izlemek şahane bir fikir. Artık sonrasında dönüp kendi evinize bakar mısınız, yoksa “Neyse ki bizimki sağlam temellere dayanıyor” mu dersiniz, o da bir risk tabii.