İnsan “Bir aycık da dişimizi sıkıp evde oturuverelim, ne var canım” diye başlayan bir kâbusun içinde bir yılı devirip artık “normalleşme” derken tam olarak nasıl bir şeyden bahsettiğinden bile emin olamazken sürece dair tutunacak iyi bir şeyler bulmaya çalışıyor. Hani işte “Şu yok ama yerine bu var” gibi, örnek de gelmiyor aklıma tam. Denilebilir ki en azından birbirimize ne kadar ihtiyacımız olduğunu anladık, insan insanın külüne muhtaçmış, bunu daha iyi bilir olduk. Ve bir araya gelmenin, işimizi gücümüzü yapmanın alternatif yollarını bulmaya, eski alışkanlıklarımızın yerine yenilerini koymaya başladık.
Mesela “Tiyatroya gidemiyoruz ama tiyatrolar bize geliyor” durumuna yeni boyutlar eklenmeye başladı. Artık sadece geçtiğimiz sezonlarda sahnelenmiş oyunların çevrimiçi yollarla bize ulaşmasını beklemiyoruz, pandemi koşullarına uygun üretilmiş eserler de çıkmaya başladı ortaya. Kadıköy Boa Sahne’nin “kısaları” böyle mesela. Hem dayanışma adına önemli bir adım hem de bu süreçte yeni üretimlere kapı açması bakımından kıymetli. Bin kere oynanmış metinlerin bin birinci versiyonuyla değil, bir yıl içinde yazılmış, dolayısıyla öyle veya böyle bugünü, burayı anlatan, şimdiki zamanın ruhunu yakalayan kısa oyunlarla buluşuyorlar seyirciyle.
Nasıl olabilmiş bu? Boa Sahne bir çağrıda bulunmuş tiyatro yazar, yönetmen, oyuncularına. Bu çağrıya cevap veren 11 yazar, yedi yönetmen ve 16 oyuncu gönüllü olarak bir araya gelmiş ve ortaya “Boa Kısalar” projesi çıkmış. Projenin tasarımcısı Murat Mahmutyazıcıoğlu, danışmanı Kayhan Berkin, yapımcısı Gökhan Gürün, koordinatörü Cansu Canaslan.
Şimdi yazılan ve çekilen oyunlar bir bir seyirciyle buluşmaya başladı. Açılış Ebru Nihan Celkan’ın yazdığı, Berfin Zenderlioğlu’nun yönettiği “#Heşteg” ile oldu. Oyun, bir aileyle yalnız bir kadının süper markette yaşadıkları karşılaşmayı anlatıyor. Hani şu tuvalet kâğıdından makarnaya bütün rafların boşaltıldığı, insanların birbirini ezdiği günlerden birinde cinnetin eşiğinde iki insanın farklı dünyaları çarpışıyor. Nergis Öztürk ile Cemal Toktaş oynuyor.
İkinci oyun, Emre Yüksel’in yazdığı, Kayhan Berkin’in yönettiği, Erdem Kaynarca ile Melis İşiten’in oynadığı “Her Şeyin Her Şeyle Bir İlgisi Varmış Gibi Geliyor” idi. Bir kadınla bir erkeğin kişisel tarihlerindeki hangi alakasız görünen olayın bütün akışı tersine çevirdiğine, “Ondan sonra hiçbir şey aynı olmadı” dedikleri ana dair görüntülü sohbetlerine tanık ediyordu seyirciyi.
Üçüncüsü de Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun yazıp yönettiği, Görkem Kasal’ın tutunduğu her şeyin yok olması kâbusuyla uyanan bir adamı oynadığı “Lan!” idi ki bu akşam hâlâ onu izleyebilir durumdayız, yarın Meltem Yılmazkaya’nın yazıp Serkan Altıntaş ile oynadığı, Berfin Zenderlioğlu’nun yönettiği “Sarmal” gelecek. Böyle bir program var; her oyun üç akşam saat 21.00-23.00 arası izleniyor, sonra yerine yenisi geliyor. Bütçeniz ve vermek istediğiniz desteğe göre farklı fiyatlardan satışa sunulan biletleri https://www.kadikoyboasahne.com/ adresinden alıp oyunları da aynı yerden izleyebiliyorsunuz.
Oyunların her biri 10-15 dakikalık sürelere sahip. Tiyatro değil “sahnede çekilmiş kısa filmler” diyebiliriz belki. Dört dörtlük bir ses düzenine sahip değiller, arada mikrofonlara çarpıyor oyuncu, onu da duyuyorsunuz mesela ama burada zaten konu ortaya çıkan ürünün ne derece kusursuz olduğu değil. Tiyatromuzun genç ve üretken kuşağından bu kadar ismin gönüllü olarak bir araya gelmiş, bir sahneyi yaşatmak ve yan yana durabilmek adına kolektif bir işe soyunmuş olması. Boa Sahne’nin sezona koyduğu isim çok yerinde atılmış bir çığlık gibi: “Sezon: Hayatta Kalmak”. İçinde bulunduğumuz şartlarda da birbirine el vermekten başka hayatta kalma yolu yok maalesef.