“Hadi birlikte ciyaklayalım”. Bir saatin sonunda “Yorgun Cümleler Günlüğü”nden ayrılırken beynimde en çok yankılanan cümle buydu. Belki yorgun cümlelerin en yorgun olmayanı, en vazgeçmemiş olanı, en insanı aksiyona çağıranı gibi geldiğinden. Belki içinden çıktığım bu sürreel, bu fantastik ve acımasızca gerçek dünyayı bir ciyaklama eylemi güzel tamamlayacağından, bilemiyorum. Bildiğim, akılda kalıcı, düşündürücü bir altmış dakikaydı.
Kapı açılıp karanlık salona girdiğimizde ortada iki yarımdan oluşan, bir birleşip bir ayrılan alışveriş arabasının üstünde oturmuş bir adam bekliyordu bizi. Müzikle beraber kalkıp dans etmeye başladı. Çok eğleniyor’muş’ gibi, keyfi çok yerinde’ymiş’ gibi, hayatı dolu dolu yaşıyor’muş’ gibi.
Hamam böceği ordusu
Ve ‘mış gibi’ yapanlar gezegenine dair ilk hikâyesini anlatmaya başladı sonra. Bir hamam böceği ordusunu terbiye etmeye etmeyi kafaya koymuş ve en nihayet onları eve geldiğinde terliklerini getirecek, omlet, salata gibi basit yemekleri yapabilecek bir hizmetkârlar kolonisine çevirmeyi başarmış adamın hikâyesi. Kadınlar ve çocuklar konusunda başarısız olsa da hamam böcekleriyle iyi anlaşan bir adamın hikâyesi. Dokuz yaşından itibaren her sene defterine “Bu tarihe kadar yaşamaya sevmedim” yazan, taksitle araba almayı, doğum günlerini hatırlamayı, Anneler Günü’nde annesini ziyaret etmeyi, çiçekleri sulamayı hatırlamayı beceremeyen bir adamın. Uzun lafın kısası, hayatla anlaşamadığı yetmezmiş gibi bu anlaşmazlığı gizlemeyi bile beceremeyen bir adamın hikâyesi işte.
Laf lafı açtıkça göreceğimiz gibi, içinde yaşamaya çalıştığımız toplumda aslında hepimizin hikâyesi. O bir yere varmayan, laf olsun diye edilen diyaloglara, cevabı merak edilmeyen sorulara, evine davet ettiği misafir kapıdan çıkar çıkmaz dedikoduya başlayanların “çifte standart çift dinamiğine”, otuz dakika zaman harcayarak kurulan cümlelere cevaben gelen gülücük işaretinin yarattığı hayal kırıklığına, acıları saklayan palyaço kostümlerine yabancıysanız, size uzak gelebilir ancak.
Onun dışında, “Metinde geçmese de filozof Gottfried Liebniz’in köpeği Daisy’ye her gece anlattığı kısa hikâyelerden oluşan” bu metin, bir modern çağ insanı günlüğü. Yazar Rodrigo Garcia “Daisy” adını vermiş, TiyatrOPS “Yorgun Cümleler Günlüğü” adıyla sahneliyor.
Yeni bir başlangıç
Önce TiyatrOPS’tan söz edelim; OPS’un açılımı “oyun performans sahnesi”. Çağlar Çorumlu tarafından 2014 yılında kurulmuş fakat bu 27 Mart’ta Acıbadem’de yeni bir sahnede taze bir başlangıç yaptı.
Önce her santimetrekaresi düşünerek yapılmış, her detayı özenle seçilmiş bu sahne için Çağlar Çorumlu ve salonun idaresini üstlenen eşi Gaye Çorumlu’yu kutluyor ve “Yorgun Cümleler Günlüğü”ne dönüyorum. Müthiş zeki, eğlenceli ve dinamik bir metin, Rodrigo Garcia’nınki. Yasemin Kural’ın çevirisi çok başarılı ve akıcı. Her anını aynı dikkatle takip ettiğimi iddia edemeyeceğim, arada kaybolduğum, daha sonra kuyruğundan yakaladığım oldu ama bu aldığım seyir zevkini azaltmadı. Bunun bir nedeni Nefrin Tokyay’ın tek kişilik oyuna müthiş bir enerji katan hareketli rejisi ise -arkada dönen görseller ve ışık için Ali Pişkin’i özellikle kutlayarak- en önemli nedeni de Çağlar Çorumlu’nun kendisi. Zira telefon rehberi de okusa, tek kelime etmeden dursa bile -ki durduğu oluyor- yine bir şey anlatmayı başaran ve seyirciyi avucunun içine alan bir oyuncu. Kaldı ki bu metin böyle bir oyuncu için biçilmiş kaftan.
“Ciyaklayalım hadi: Kendini kaptırmak, iç neşemizi hiçbir yasaya bağlı kalmadan, hiçbir tekniğe bağlı kalmadan, hazza kapılmadan serbest bırakır”. Final için gene başlangıç cümlesine dönmek istedim. Bu etkileyici deneyimden sonra iç neşemizi serbest bırakmak iyi gider diye düşünerek.
YORGUN CÜMLELER GÜNLÜĞÜ / TiyatrOPS
Yazan: Rodrigo Garcia / Çeviren: Yasemin Kural / Yöneten: Nefrin Tokyay / Oynayan: Çağlar Çorumlu / Dekor ve kostüm: Meltem Günaydın / Işık, fotoğraf ve görsel: Ali Pişkin / Afiş: Buket Pişkin / Asistanlar: Gülce Ünlü, Cihan Berk Rüzgar