Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Birçok kimsenin ilk anda itiraz etmeyeceği, iddialı cümle söyleyebilirim bu konuda: “Güçlü bireyler güçlü ailelerde yetişir” diyebilirim mesela. “Aile, dünyanın en güçlü ve en sıcak birlikteliğidir” diyebilirim sonra, upuzun adıyla “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi İçin Meclis Araştırması Komisyonu” demiş. “Aile yapısı ve değerleri güçlü olmayan hiçbir toplumun gerçekten güçlü olduğu ileri sürülemez” diye de devam etmiş.
Dedim ya, bunlar hep böyle söylenip unutulacak cümleler. Kim “Hayır” diyecek? Ama belki bir “Güçlü aile nedir?” diye soran olur.
Mesela, taraflardan birinin sürekli eziyet gördüğü, şiddete maruz kaldığı, ama “Yuvam dağılmasın, çoluğum çocuğum perişan olmasın” gibi endişelerle kan kusup sesini keserek sürdürdüğü yapıya “güçlü aile” denebilir mi?
Ya da bir kadının ‘başında’ kocası olmazsa kendisini geçindirememe, sokakta kalma gibi korkularla katlandığı kurum mudur “güçlü aile”?
Bu dış kabuğu sağlam, içi temelden çürük ‘çekirdek’ten sağlıklı bireyler yetişeceğinden emin misiniz?
Hayır çünkü değilseniz, komisyonun önceki gün TBMM Başkanlığı’na sunduğu raporla ilgili bir dizi soru var, insanların merak ettiği:
Nafaka hakkının süreye bağlanmasındaki amaç ne mesela? O “güçlü aile”nin içinde yıllarca çalışmayıp - ya da çalıştırılmayıp - “güçsüz” kalmış kadınların boşanabilmesini engellemekten başka ne işe yarayacak bu?
Mal paylaşımında dava açma süresinin azaltılması ya da eşin ölümünde malların eşit paylaşımı yerine sadece miras hakkının verilmesi nereden çıktı? Genellikle Türk ailelerinde malların erkeğin üzerine yapıldığı göz önüne alınınca bu kadının payını düşürmeye yarayacak, bu tartışma yıllar önce sonuçlanmıştı niye döndü geldi gene?
Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmama maddesine “Delil veya belge aranmaması durumunda tedbir kararı en fazla 15 gün verilebilir” gibi bir ek yapılmasının anlamı ne? Ülkemizde kaç kadın kocası tarafından öldürülüyor, farkında mısınız? “Hayati tehlike içeren durumlar hariç” ibaresi durumu değiştirir mi? Nereden bileceksiniz içerip içermediğini?
Sonra en ürkütücü ve inanılmaz olan öneri; “Evlenmeyle sonuçlanan çocuğun cinsel istismarı suçunun, rızai de olsa suç olarak kalması gerektiği, ancak sorunsuz ve başarılı devam eden evlilikler açısından 5 yıl denetim süresi getirilerek, sürenin sonunda koşulların uygun olması halinde, denetimli serbestlik hususunda Türk Ceza Kanunu’nun yürürlük kanununda tarih belirtilerek düzenlenmesi...” fikri hangi amaçla ortaya atıldı?
Raporda “Ne yazık ki parçalanmış ailelerin asıl mağdurları kadınlar ve çocuklardır” deniyor: “Boşanmalar, çiftlerin yaşamlarını olumsuz etkiliyor olsa da, asıl olarak kadınların ve çocukların gelecek yaşantılarına yansıyan çok ciddi travmalara yol açmaktadır.”
Hangi aile parçalanması bir çocukta istismarcısıyla evlenip bir ömür onunla aynı çatı altında yaşamaktan daha büyük bir travma yaratabilir? Bunu bir de yasalarla destekleyip ortaya “başarılı ve sorunsuz” bir aile çıkarmayı düşünüyor olamaz kimse, değil mi?
Erkeklerin elini güçlendirerek, boşanmayı zorlaştırarak güçlenmez ki aile kurumu... Arabuluculuk, uzlaşma gibi tedbirlerden önce can güvenliğinin gelmesi gerekiyor. İki yetişkin insan kendi rızalarıyla herhangi bir tehdit ve korku hissetmeden bir arada duruyorsa “güçlü aile”den söz edebiliriz. Aksi halde onları bir arada tutmaya çalışmanın anlamı ne? Esas o zaman çatırdamaz mı o kurum?