Nasıl olacak, “kontrollü normalleşme” kurallarına sıkı sıkı bağlı kalanlarla koronavirüs hiç yokmuş olmamış gibi yaşamını sürdürenler hangi ortak paydada buluşacak derken her kriz anında olduğu gibi gemiden ilk atılan sanat oldu. İstanbul İli Umumi Hıfzıssıhha Meclisi’nin cuma günü yapılan olağanüstü toplantısından “Açık alanlarda yapılacak konser, gösteri, festival vb. etkinliklere 14.09.2020 08:00’den itibaren hiçbir surette kesinlikle müsaade edilmeyecektir” kararı çıktı.
Yani zaten marttan temmuza kadar, koronavirüs yüzünü gösterir göstermez perdelerini kapatan tiyatrocular, müzisyenler, tam ufak ufak seyirciyle buluşup kendilerine gelirken yeniden durdu bütün faaliyetler. Halbuki etkinlikler kararda da belirtildiği gibi “açık havada” yapılıyor, üçte bir koltuk kapasitesiyle izleyici alınıyor, bütün önlemlere herhalde başka hiçbir alanda olmadığı kadar dikkat ediliyordu.
Düğündür, nişandır, kına gecesidir, sünnettir, bu tür eğlencelerin yasaklanmasını anlıyorum. Hem acil değiller, - sanırım kimsenin düğününü altı ay erteleyemeyecek kadar acelesi yoktur - hem de insanların sarılıp öpüşmesi, en iyi ihtimalle omuza kol atıp fotoğraf çektirmesi gibi nedense bir türlü “kaçınılamayan” yakınlaşmalara vesile oluyorlar. Ama birer koltuk boş bırakarak açık havada oyun ya da konser izlemenin ne sakıncası olduğunu anlayamıyorum.
Konuyla ilgili isyanını dile getiren bir genç oyuncuya Twitter’da yol yakınken “gerçek bir meslek” edinmesini öneren birilerine rastladım. Demek ki şunu da tekrarlamaya ihtiyaç var; tiyatro da müzik de bunu icra edenlerin mesleği. İzlerken bizi “eğlendiriyor” olması bunu bir eğlenceye, bir hobiye dönüştürmüyor. Nasıl hepimiz işimizi yapıp karşılığında aldığımız maaşla hayatımızı sürdürüyorsak bu sektörün çalışanları da aynı şekilde çalıştıkça para kazanabiliyorlar. Marttan temmuza kadar evlerine nasıl ekmek götürdükleri, kira ve faturalarını nasıl ödedikleri zaten belirsiz, şimdiden sonra bunu nasıl sürdürecekleri daha da belirsiz.
Tiyatro Kooperatifi bir basın açıklaması yaptı karar üzerine, başlığı çok kısa ve netti: “Özel tiyatrolar çöküşte!” Açıklamada yetkililere çağrıda bulunuyor; “Devlet kurumları, sektör temsilcileri, bilim kurulları ile gerçekçi; geleceği hedefleyen; sanatın sürekliliğini önceliğine alan ve hak ettiği değeri teslim eden; sektördeki tüm çalışanların ekonomik ve sosyal haklarını göz önünde bulunduran planlamalarla sahne sanatlarını mümkün olan azami koşullarda korumak için elimizden geleni yapalım” diyorlar.
Çözüm önerilerini “Salgın dönemine özel acil bir yardım fonu oluşturularak krizin hafifletilmesi, sahne sanatlarının ayakta kalması için gereken maddi koşulların oluşturulması, var olan sahnelerin ayakta kalabilmesi ve seyirciyle buluşabilmesi için salonlarda standardın oluşturulması” şeklinde sıralıyorlar; “Aksi halde çok yakın bir zamanda tüm alanın çöküşüne şahitlik edeceğiz”.
Bu çağrının bir an önce karşılığını bulmasını ümit ediyorum. Ayrıca şu an İstanbul sokaklarına çıkın, bütün kafeler dolu, insanlar omuz omuza yiyip içiyor. Daracık uçak koltuklarında dip dibe uçuyor, metrobüste, otobüste, dolmuşta yan yana seyahat ediyor, dükkanlarda birlikte alışveriş ediyorlar. Üstelik kapalı ortamda. Virüs oralarda insanlara iltimas geçiyor olamaz değil mi?