Baba Sahne’nin yeni oyunu “Don Kişot’um Ben”, Ozan Güven ile Günay Karacaoğlu’nu Don Kişot Sancho Panza ikilisi olarak buluşturan, umut veren, coşku veren bir masal.
20. yüzyılda bir Rus yazar Stalin rejimi eleştirisi yapan bir oyun yazmak isterse, kılavuzu 17. yüzyıl İspanya’sında yazılmış bir roman olabilir mi? O roman “Don Kişot” ise çok mümkün. Bizler o oyunu 2018 Türkiye’sinde izleyip son derece tanıdık bulup ayaklarda alkışlayabilir miyiz? Orası Baba Sahne ise bu da mümkün.
“Bir Baba Hamlet” ile geçen yılın en çok konuşulan oyunlarından birine imza atıp “Danimarka Krallığı”ndan haberler veren Baba Sahne, bu sezonu “Don Kişot’um Ben” ile açtı. Cervantes’in az okunup çok bilinen eseri “Don Kişot”tan Mihail Bulgakov’un yaptığı uyarlamayla. Bulgakov’un “dönemini yakalayan” oyunu ilk kez 1940 yılında, yazarının ölümünden birkaç ay sonra sahne yüzü görmüş.
Baba Sahne’nin Irmak Bahçeci’nin nefis çevirisinin de etkisiyle “dönemini yakalayan” yorumu ise 1 Aralık’ta perde açtı. “Bir Baba Hamlet”te de, geçen ay Tiyatroadam’da perde açan “Meçhul Paşa”da da imzası olan Emrah Eren’in rejisiyle. Don Kişot’u Ozan Güven’e, silahtarı Sancho Panza’yı Günay Karacaoğlu’na emanet ederek.
Aşka âşık iki saf vicdan
Hikâye herkesçe malumdur; şövalyelik kitapları okuya okuya yakınlarının deyişiyle “deliren” Senor Quijano, günün birinde “Don Kişot’um ben” diye ayaklanarak yola çıkmaya kalkışıyor. Derdi var ülkenin haliyle ilgili ve zalimlerin güçsüzleri ezmesine karşı kendisine düşen görevler olduğu kanaatinde. “Aman efendim, yapmayın, etmeyin. Ne işiniz var yollarda, oturun evinizde sakin sakin”ler kâr etmiyor, yanına Sancho Panza adıyla vaftiz ettiği silahtarını da bu yorumda silahtar evin zeki ve çevik beslemesi ve de Don Kişot bunu fark etmez görünse de bir kadın - alıp atıyor kendini maceranın koynuna. Bir yanda “Altın Çağ”ı diriltme düşü kuran, yarı hayal yarı gerçek Dulcinea’ya âşık gezgin şövalye, diğer yanda hiç istemeden, ayak sürüyerek çıktığı yolda “mahzun yüzlü şövalye”sine adından, kadınlığından vazgeçecek kadar bağlanan yoldaşı. Ve tabii onları bu “delilikten” kurtarmaya çalışanlar “akıllılar”.
Rengârenk bir masal
Baba Sahne, “Don Kişot’um Ben” ile şarkılı, danslı, rengârenk bir masal anlatıyor seyirciye. Sonu deliliğin zaptedilip sözde aklın kazanmasına varsa da izlerken umut veren, coşku veren bir masal. Sonuçta yüzyıllar sonra biz hâlâ o “deli”yi izliyoruz. Barış Dinçel her zamanki gibi işlevselliği estetikle buluşturan, oyuncunun işini kolaylaştırırken seyirciyi büyülemeyi ihmal etmeyen bir dekor tasarımı yapmış. Sadık Kızılağaç’ın kostümleri şahane, hele hele Don Kişot ile Sancho Panza’nın derme çatma yol kıyafetleri. Can Şengün’ün müzikleri bir oyun müziği olmanın çok ötesinde döne döne dinleme isteği uyandırıyor insanda ki plak yapılacağını öğrendim, çok sevindim. Orçun Okurgan’ın koreografisi, danslar, her şey müthiş bir özenin ürünü.
Bu ikili defalarca izlenir
Ve oyuncular... Ozan Güven on dört yıl sahneye ara vererek ayıp etmiş ama herhalde bu rolü beklemiş, nasıl ‘deli göz’ bir Don Kişot olmuş, onu baştan tırnağa nasıl giyinmiş, bir karakter bir oyuncuya ancak bu kadar yakışır. Aynı şekilde müthiş komedi zamanlamasıyla Günay Karacaoğlu’nun Sancho Panza’sı. Bu ikiliyi insan defalarca izleyebilir.
Ekpteki bütün oyuncular sürekli kılıktan kılığa girerken oyunun temposunun bir an düşmesine izin vermiyor, tam bir uyum içinde hareket ediyorlar. Hepsini kutlarken Ömür Arpacı ve Diren Polatoğulları isimlerinin ayrıca anılmayı hak ettiğini söylemek isterim.
Baba Sahne’den ve sahnelediği her oyunda çıtayı yükselten yönetmen Emrah Eren’den bu yılın en iyilerinden olduğunu rahatça söyleyebileceğimiz bir oyun, “Don Kişot’um Ben”. Ve tabii Cervantes’e bir kez daha şapka çıkararak tamamlamak lazım sözü. Bazı metinler ölümsüz, zamana yenilmiyor, hele “Don Kişot” hiç. İnsan da kendisinden önce yaşananlardan fazlaca ders alan bir varlık olmayınca, Don Kişot her dönemde, her coğrafyada düşüyor yollara. “Bu dünyaya kaybettiği şeyi, adaleti geri vermek” için. Birileri onu “deli” damgası vurarak dizginlemeye çalışırken “Gerçek bilgeliğin delilik olduğunu, insanı korkunun esaretinden bile kurtardığını” tekrar tekrar anlamak ve anlatmak için.
DON KİŞOT’UM BEN / BABA SAHNE
Yazan: Miguel de Cervantes Saavedra / Oyunlaştıran: Mihail Bulgakov /Çeviren: Irmak Bahçeci / Yöneten: Emrah Eren / Müzik: Can Şengün / Sahne Tasarımı: Barış Dinçel / Kostüm Tasarımı: Sadık Kızılağaç / Işık Tasarımı:Yakup Çartık / Koreografi: Orçun Okurgan / Dramaturgi: Ozan Güven, Irmak Bahçeci, Caner Güler / / Şarkı Sözleri: Faruk Üstün / Korrepetitör: Uğur Çerkezoğlu / Eskrim Koreografisi: Deniz Özmen / Afiş Tasarımı: Bir Dost / Oyun Fotoğrafları: Emre Mollaoğlu / Oyuncular: Ozan Güven, Günay Karacaoğlu, Nazlı Tosunoğlu, Ömür Arpacı, Serhan Ernak, Nur Erkut, Dilşad Bozyiğit, Diren Polatoğulları, Enis Aybar, İbrahim Aladağ, Tuğba Eskicioğlu, Kamran Velicanov