Dışarıda yaklaşmakta olan bir fırtına/kasırga/hortum var ve biz bir sığınaktayız. Biz derken, biz seyirciler ve az sonra telaş içinde sahneye fırlayacak olan kadın (Nilperi Şahinkaya). Bize neden onun başına geldiğini anlayamadığı o ‘doğal afet’in (ki bunun ‘aslında’ ne olduğuyla ilgili sırlar - sürprizler taşıyor oyun) öncesinde hayatından parçalar anlatacak. Kendisi başarılı bir sigorta ajanı, kumarhanede krupiyelik yaptığı sırada tanıştığı kocasıyla gayet kötü giden bir evliliği var. “Hamlet”in meşhur “Olmak ya da olmamak”ına dayandırdığı monoloğunda bir tür hesaplaşma ve yüzleşme, zaman zaman hepimizin geldiği “Nerede hata yaptım? Her şey başka türlü olabilir miydi?” hissi mevcut.
Germinal Tiyatro’nun yeni prömiyer yapan oyunu “Doğal Afet”, bir süredir sahnelerimizde sayıları epeyce artan tek kişilik kadın oyunlarından biri. Pandemiden önce tek kişilik oyunlar neden bu kadar çoğaldı diye düşünürken cevapları ekiplerin prova ya da oyun/turne için bir araya gelmelerinin zorluğunda bulurduk. Neredeyse prova mekânına bile fazla ihtiyaç duymadan hazırlanabildiğin, bavulunu alıp her yere gidebildiğin, kimseyle ego çatışması yaşamadan oynayabildiğin konforlu bir seçenekti, tek kişilik oyunlar. Üzerine eklenen pandemi daha da cazip hale getirdi tek kişilik performansları. Hatta tahminim, eğer sahnedeki bu konuda çok yetkin bir oyuncu değilse oynaması izlemesinden daha cazip. Başta sözünü ettiğim “kadın oyunu” artışını da yıllarca çıkmakta zorlanmış, önüne engeller konmuş kadın sesinin kendine bulduğu yol diye görebiliriz. Anlatılacak hikâye çok, söylenecek sözler birikmiş durumda.
“Doğal Afet” (Natural Shocks), 1982 Atlanta doğumlu yazar Lauren Gunderson’un imzasını taşıyan bir metin. “Kısmen hesaplaşma, kısmen başkaldırı, kısmen stand-up” tanımı kullanılıyor Amerika’da çıkan yazılarda, hatta yazarın kendisi de sahnede bu metni oynamış ve internette onun seslendirdiği radyo tiyatrosu versiyonuna ulaşmak mümkün. Bunun oyunun bize o derece yakın olmayan dilini ve mizah anlayışını daha eğlenceli/akıcı kıldığını tahmin ediyorum, çünkü burada oyuncunun sahneden seyirciye sorduğu pek çok soru havada kalıyor. Germinal Tiyatro’nun İlayda Öncü’nün çevirisi, Ahmet İlker Ergin’in rejisiyle sahnelenen oyununda, seyircinin konuya vakıf olması, anlatılan hikâyenin bir ucundan yakalaması epey zaman alıyor. Oyunun toplam 60 dakika sürdüğünü hesaba katarsak, bu oldukça önemli bir kısmını karanlıkta el yordamıyla olan biteni kavramaya çalışarak geçirdiğiniz anlamına geliyor. Nilperi Şahinkaya’nın yüksek enerjisine ve sahne ışığına rağmen.
Bir iki sezondur karşılaştığım pek çok oyunda aklımdan geçen bir soru: Kadınlara dair bu hayati meselede diyecek bir sözümüz var belli ki. Seyircinin sondaki coşkulu alkışından anlaşıldığı üzere bunu duymak isteyen de çok, olsun/olmalı zaten (oyunun sürprizli finalini bozmamak için detay vermiyorum). Ancak bu konuda ülkemizde hikâye sıkıntısı çekmediğimiz kesin. Neden yerli bir yazar tarafından yazılmış, daha bize yakın bir dili ve mizahı olan bir metin tercih edilmez ki acaba?