Sirkeci’nin kalabalık sokaklarında çekilmiş bir video. İki tane bir örnek giyinmiş kırmızılı delikanlı, birinin elinde gitar, bağıra çağıra şarkı söylemekteler. Etraftaki kalabalığa bakıyorum, gülerek bakıyorlar çocuklara, ortada kimseye rahatsızlık veren bir hal yok.
Kalabalığın sebebi, yandaki çiğ köfteci. Kendisi bir sosyal medya “fenomeni” imiş meğer, Ali Usta. Fenomenliği nereden geliyor? Çiğ köfte dürüm yaparken insanlarla konuşma şeklinden. “Limon sever misin çocuk adam? Nar ekşisi ister misin çocuk adamın kardeşi?” gibi ne hikmetse komik bulunan bir hitap şekli var müşterilerine, birisi videoya çekmiş ve o videosuyla da meşhur oluvermiş.
Dükkanın önündeki kalabalığı biraz da buna borçluyuz anlaşılan, “Elalemin adamı bana da bir lakap taksın, benimle babasının oğluymuşum gibi senli benli ve azarlayarak konuşsun, mümkünse enseme tokat atsın. Ben de ona para vereyim” gibi bir talep var insanlarda demek ki. Kabalığa olan düşkünlüğümüz inanılmaz.
Tekrar şarkı söyleyen tatlı çocuklara dönersek, o zaten sempatik bir insana benzemeyen Ali Usta birden çiğ köfte tezgahından fırladığı gibi gençlerin üzerine doğru koşuyor, bir tanesine bir şaplak patlatıyor, “Yürü lan burdan hayvanoğlu hayvan” diye haykırarak ite kaka kovuyor onları oradan. Çocukcağızlar da “Ne vuruyorsun?” bile diyemeden kaçıyorlar. Çok acıklı bir tablo.
Gençlerini, çocuklarını çok seven bir toplum olmadığımız aşikar da elimize geçirdiğimizi rahat rahat dövebileceğimiz bilgisi ne zaman ve nereden geldi çok merak ediyorum.
Adamda herhangi bir korku, çekinme yok çünkü. Belli ki buna hakkı olduğuna inanıyor. O sokağın babasının malı olduğundan, kendisinin bu alemin efendisi olduğundan emin. Zorbalığın nezaketi yeneceğinden ve kimsenin kendisinden hesap sormayacağından da tabii. Biz o dükkanın önünde kuyruk olmaya devam ettikçe, kabalığa sevimli bir şeymiş gibi güldükçe daha da emin olacak.
Kıydığımız can zaten bizim
“Çarpışma” dizisinde Cem Karaca’nın “Namus Belası” şarkısının sansürlendiğini okuyunca “Aaa demek at, avrat, silah, dökülen kan, verilen can” meselesi de RTÜK’ün alanına girmeye başladı, hayret”
diye düşündüm.
Şarkının herhangi bir yerinin sansürlenmesini onayladığımdan değil, daha neler artık bu devirde...
Ama sorun olduysa o kısmındandır zannettim. Çünkü Cem Karaca’nın amacı bu olmasa da şarkının bir erkeklik halleri güzellemesi olarak algılandığı, “namus belaları”na sığınak olarak kullanıldığı alanlar çokça.
Ne yapacağız, adam “at bizim, avrat bizim, silah bizim, şan bizim” diyor; altında başka anlam, eleştiri falan mı arayacağız değil mi? Alır silahı yürürüz. Hatta “Çarpışma”daki hakim delikanlı jargonuna da gayet uygun bu haliyle.
Gelgelelim, Show TV’nin kestiği bölüm meğer bu değilmiş. “Namus belasına gardaş kıydığımız can bizim”de değilmiş sorun, “Yüz bin kere tövbe eder, gene şarap içeriz” cümlesinin RTÜK’ün radarına gireceği haklı endişesiymiş. Öyle ya, o daha zararlı çoluğa çocuğa. At bizim avrat bizim, döktüğümüz kandan, kıydığımız candan ne olacak?