Siz ne düşündünüz bilmiyorum, benim ilk tepkim “Gebersin” oldu, haberi okuyunca. ABD Güney Carolina’da bir baba, yaşları bir ile sekiz arasında değişen beş çocuğunu öldürmüş. Bu maalesef gittikçe daha sık rastladığımız bir haber oldu. Ülkemiz için de çok nadir rastlanan bir olay değeri taşımıyor. Ve bizde çoğunlukla çözüm olarak idam cezasının gündeme gelmesine neden oluyor. Sallandıracağız üçünü beşini, bütün kötülükler son bulacak.
Halbuki hepimizin aslında tahmin edeceği gibi kendi çocuklarının hayatına son verebilen bir insanın sağlıklı bir ruha sahip olması mümkün değil. İdam cezası da buna -ve hiçbir suça- engelleyici bir çare olamaz. Olsa olsa intikam olur. Ve bir kere uygulanmaya başladı mı sonu gelmez. Herkesin vicdanında farklı bir suç idam cezasını hak ediyor olabilir.
Bu cinayet vakası o açıdan çok düşündürücü. Katilin eski karısı, ölen çocukların annesi Amber Kyzer mahkemede şahit olarak dinleniyor ve jüriden adama ‘merhamet etmelerini’, idam cezası vermemelerini istiyor.
İlk anda ne kadar şoke edici, değil mi? Bir anne nasıl böyle bir şey isteyebilir? Çocuklarını acımadan öldüren bir adamı nasıl affedebilir? O adamın hayatının ne gibi bir önemi olabilir? Dedim ya, ben de “Gebersin” diye okudum haberin ilk satırlarını. Bana söylemesi kolay. İdama da karşıyım üstelik ama beş çocuğunun katili nasıl affedilebilir?
Ama devamını okuyunca konunun affetmekle ilgisi olmadığını anlıyorsunuz. Affetmiş değil kadın, bütün kalbiyle nefret ediyor, “İçimden onun suratını parçalamak geliyor” diyor, “bir anne ayı gibi”.
Ama işte anne ayı değil, fikirleri ve inançları olan bir insan olduğu için güdüleriyle hareket etmek yerine düşünüyor ve “intikamın” çocuklarını geri getirmeyeceğini biliyor. “O çocuklarıma acımadı ama çocuklarım babalarını severdi” diyor mesela. Ne kadar hazin, ne kadar doğru bir cümle. Onlar adına düşününce çocuklarının babalarının ölmesini istemeyeceğini hesap ediyor.
Her şeyden önemlisi de “Ben idam cezasına hayatım boyunca karşı oldum” diyor. Bir şeye karşı olmak sizin başınıza gelmediği sürece karşı olmak demek değil çünkü. Düşünce ve ifade özgürlüğünü sadece seninle aynı fikirde olanlar için istemekten farkı yok onun. Karşıysan herkes için karşısın. İki tanesini sallandırınca dünyanın daha güzel bir yer olacağına inanmıyorsan “yaşama hakkı”nı herkes için savunacaksın.
Da, bütün bunlar hâlâ teorik olarak söylemesi kolay olanlar. Bu en kritik anda, çanlar tam da kendisi için çaldığında “Benim çocuklarımı öldüren adamı idam etmeyin” diyen bir anne insanı gerçekten düşüncelere sevk ediyor. “Ben de idam cezasına karşıyım ama bu durumda bu yürekliliği gösterir miydim?” diyorsunuz.
Cevabını verebilmiş değilim ama bir şeyin doğruluğuna inanmak böyle olmalı, onu biliyorum. “Merhamet” çok kilit bir kelime. “Bu adamı bırakın kendisine yeni bir hayat kurup mutlu olsun” demiyor. “Acıyın” diyor. Zaten bir yaşam beklemiyor onu, gideceği yer hem müebbet hapis hem muhtemelen onu ölene kadar hapsedecek olan vicdanı. İdam çoğu zaman daha büyük bir ceza değil.