Perşembe akşam saatleriydi, instagramda bir metinle karşılaştık. Genç bir kadının kendisini son derece doğru ve güzel ifade eden, su gibi, duru ve net satırlarıyla. Yetenekli genç oyuncu Elit İşcan, “Yaşamayanlar” disinin setinde rol arkadaşı Efecan Şenolsun tarafından cinsel saldırıya uğradığını (hakaret, küfür ve vücut dokunulmazlığını ihlal eden davranışlar şeklinde sıralamış), bunu hem yapım ekibiyle hem ikisinin ortak ajansıyla paylaştığını, kendisinden süre istendiğini anlatıyordu.
Aradan beş ay geçmiş, hiçbir adım atılmamış, İşcan da Şenolsun’dan şikayetçi olarak hukuki işlem başlatmış ve kamuoyuna da bu açıklamayı yapmaya karar vermişti. Açıklamanın en iç burkucu yanı, gayet öngörülü olan “Bu olayı kamuoyu ile paylaşarak mesleki geleceğimi riske attığımın, hakkında ‘yorumlar’ yapılacak, mercek altına alınacak kişinin cinsel saldırıda bulunan değil de ben olabileceğimin, pek çok haksız ve olumsuz söz işiteceğimin bilincindeyim,” bölümü.
Nitekim daha o ‘gönder’ tuşuna basarken ortalığı “Tacize uğrayan kadınlar neden susarlar?” konusuna açıklık getirecek örnekler sardı. “Oh hadi, kastın primini, yaptın reklamını, artık sırtın yere gelmez”cileri geçiyorum, kendilerine akıl ve vicdan dileyerek, ama asıl bir dolu da böyle bir durumda ortalığı ayağa kaldırmanın doğru olmadığında inanan, işin pekala ‘aile içinde’ çözülebileceğini düşünen sektör insanı var. Aklına fikrine saygı duyduğum bir oyuncu arkadaşımız mesela, “Sette taciz olaylarının paylaşıldıkça büyüdüğünü” iddia etti, “Mahkemelik olmuş dizi hâlâ devam ediyor, bu ‘ahlakçılık’ biraz yalan. Hollywood’da başlatılan bu haklı dava burada çirkinleşti. Set çalışanları insandır ve böyle durumlara tepki verirler, orada çözülür anında” şeklinde.
“Yasak Elma” hakkında söylediklerine katılmakla beraber, nasıl bir ‘anında hal yolu’ önerdiğini, örnekte görüldüğü gibi bir halledilmeme durumunda ne yapmak gerektiğini düşündüğünü anlayamadım. “Bu kadar büyütmeyin efendim” mi diyor, “olsa dayağı yerdi abilerinden, olmamış demek ki” mi diyor, ne diyor? Zaten ikinci fasıl da o, “Bizim setlerde olmaz öyle şey”. Bunu iddia eden kadınlar bile var.
Birkaç yıl önce Nurgül Yeşilçay çıkıp aslanlar gibi sette uğradığı hakaretleri, tacizleri, saldırıları anlattığında “Nurgül Yeşilçay şöhretine sahip bir kadın bunları göz önünde yaşayıp karşısında yapımcısından yönetmenine bir erkek ittifakı buluyorsa daha güçsüz konumdaki kadınların başına neler geliyordur?” diye düşünmüş, bunların teker teker ortaya çıkmaya başladığı gün taşların nasıl yerinden oynayacağını düşünmüştüm. Yaşıyor ve görüyoruz nitekim.
Birileri çıkıp “Yeter” diyor, başka birilerinin keyfi kaçıyor, “Hayır, flört de mi edemeyeceğiz?”, olmadı ‘racon’dan dem vuruyor. Bu raconla geldiğimiz nokta bu, beyler. Kusura bakmayın, kendinize vehmettiğiniz “sevimli hergeleler” kılığından sıyrılacak, kadınlarla istekleri dışında ‘flört’ edemeyecek, rahatsız edici sözlerinizi, cinsiyetçi küfürlerinizi, aşağılayıcı ifadelerinizi yutacaksınız. Değilse de bu olacak, yaşananlar ortalığa dökülüp konuşulacak, kadınlar yalnız ve sessiz kalmayacak.