Sadece 2018’i beraberinde bütün musibetleri alıp götürecekmiş gibi büyük umutlarla uğurlayışımızın birinci haftasında yaşadıklarımız, takvimlere bağlanacak umut kalmadığını açıkça ortaya koymakta.
Bizim acilen içinde yaşadığımız düzende nelerin geçer akçe, nelerin tu kaka olduğuna bakmamız gerekiyor. Bakmamız ve tabii ikisinin yerini değiştirmek için bir dakika kaybetmeden harekete geçmemiz.
Adını koyalım, kaba kuvvet kazanıyor bizde, yumruğu kuvvetli olan haklı sayılıyor, kalemi kuvvetli olan değil. Bilginin hükmü yok.
Gencecik bir hukukçuyu, pırıl pırıl bir akademisyeni, kendi hocasını gözünü kırpmadan öldüren adama bakın: Üniversite sınavında aldığı puan Kıbrıs’ta bir hukuk fakültesini tutmuş, oradan yatay geçişle Çankaya Üniversitesi’ne geçmiş, “dersleri yoğun olduğu için okula sınavdan sınava gelebiliyormuş”. “Ne demek o?” demeyin, kendi ifadesinden aktarıyorum. Yani okula gelmiyormuş, evde çalışıyormuş. Sebep? Dersler yoğun. Olayın olduğu gün de gene ders yoğunluğundan sınava hazırlanamamış, kopya çekmesi “gerekiyormuş”. Gerekiyormuş! Kendisini yakalayıp tutanak tutarak bu gerekliliğe engel olan hocasını da öldürmesi gerekiyormuş belli ki.
Hani bu kadar basit. Çünkü üniversite, herhangi bir şeyi sözle, pankartla falan protesto etmeye kalkarsak gözaltına alındığımız, ama bıçakla, silahla gezebildiğimiz bir yer. Nitekim bu adamın okulda bıçakla dolaştığı bir sır değil. İşini düzgün yapmakta ısrar ettiği için canından olan Ceren Damar’ın aynı öğrenciyi daha önce de kopya çekerken yakalayıp uzaklaştırma cezası verdiği de. Ama işte o okula girmek ve oradan mezun olmak için bir donanımı, bir yeterliliği olmadığı anlaşılan bu kabadayının o diplomayı alıp hukukçu diye aramızda gezmesi “gerekiyor”. Sonuç ortada. Başlıklar belli: Olmaz olsun böyle öğrenci!
Sonra dönün, İskenderun’da kendi öz çocuğunu döve döve öldüren adama bakın: Demir sopayla dövmüş çocuğu, elektrikli süpürgenin demir sopasıyla! Mertcan altı yaşında daha, küçücük, insan sertçe tutmaya kıyamaz kolundan. Başına vurmuş. Güya gerekçesi var, ödevini yapmadı diye. Zaten gözü mor çocuğun fotoğrafta, kim bilir kaçıncı dayak bu? .Annesi perişan, kendisini yerden yere atıyor, bir buçuk yıl önce boşanmışlar. Babaanne kameralara veryansın ediyor.
“On beş kere gittim şikayete, anında bıraktınız, benden önce eve döndü” diye. Biliniyor adamın ne olduğu. Bugüne kadar karısını, çocuğunu haber vere vere öldüren birçok erkekte olduğu gibi. Ne önlem alındı? Hiç. Ha evet, böyle baba olmaz olsun! Oluyor ama, biz şiddetin her şeyin ötesinde bir bela olduğunu görüp en ağır şekilde cezalandırıp gereken önlemleri almadıkça, aksine kabadayılığı alttan alta kutsayıp, “erkekliğin şanındandır” deyip kaba kuvvete yüz verdikçe, karısını, sevgilisini tartaklayanda, dizini dövmemek için kızını dövende haklılık payı aradıkça böyle öğrenci de oluyor, böyle baba da oluyor, böyle koca da, böyle evlat da. Hepsini de kendimiz ellerimizle, “aslansın, kaplansın” diyerek yetiştiriyoruz.