Norveç’in kıyamet hazırlıkları sürüyor. Daha önce Svalbard takımadalarında dünyadaki bütün bitki tohumlarını muhafaza etmeyi amaçlayan bir ‘Kıyamet Ambarı’ kurmuşlardı. Bir tür Nuh’un bitki gemisi, günün birinde her şey yok olursa bitki türleri kalsın diye.
Şimdi de aynı bölgede bir ‘Kıyamet Kütüphanesi’ açmışlar, adı Arctic World Archive. Hem gelecek nesillere hem de kıyamet sonrasına kalmasında fayda görülen kitaplar seçilip bu arşive konuluyor ve bunlar daha güvenli olduğu için dijital filmlerle korunuyor. Yetkililer, herhangi bir askeri saldırıya maruz kalmayacağından emin oldukları bu bölgenin dünyanın en güvenli yeri olduğunu, isteyen ülkenin, kurumun ya da kişinin geleceğe kalmasını istediği belgelerini buraya emanet edebileceğini söylüyorlar. Bina nükleer saldırıya dayanıklı, teknolojileri arşivi en az 1000 yıl koruyacak nitelikteymiş.
Bu dünyanın ilk kıyamet kütüphanesi değil. Daha önce de Kuzey Carolina’da aynı amaçla açılan Survivor Library’de insanlığa ‘medeniyeti’ yeniden inşa etmekte rehber olacak 7000 adet kitap PDF formatında yer almıştı.
Yani insanoğlu çok değerli bilgi ve tecrübeleri olduğundan, bunların gelecek nesillere aktarılmasının faydasından hatta günün birinde yok olan medeniyetin yeniden inşasında kullanılması gerektiğinden emin.
Yalnız umarım bu kütüphanelerde bir “Biz ettik siz etmeyin” bölümü oluşturmayı düşünüyorlardır. Asıl o raflar altın değerinde bilgilerle dolacaktır.
Çünkü bugün küresel ısınma her gün hayatı biraz daha tehdit ediyor, dünya susuz, insan aç kalma tehlikesine hızla yaklaşıyor, biz “Nükleer saldırıda bile yok olmayacak” güvenli bölgelerde tohum ve kitap depolamaya çalışıyorsak bunun tek nedeni insan. Kıyamet insanın kendi eseri.
Ne diyorsunuz, aynı yollardan geçip dünyayı bir kez daha kendi eliyle kıyametin eşiğine getirmesini sağlamak akıllıca mı?
Asmadan kesmeden olmuyor mu?
Çok şey mi istemiş olurum bilmiyorum, şu ölüm fikrinin hayatımızın orta yerinden çıkmasını hayal ediyorum. Gündelik dilimizde en çok kullanılan sözcüklerin idam, kefen, tabut, şehit olmaktan çıkmasını istiyorum mesela.
Birine, bir insana, bir firmaya, bir ülkeye kızdığımız anda aklımıza gelen ilk şeyin öldürmek ve gerekirse de bu uğurda ölmek olması yerine anlamak, dinlemek, kendisiyle sözle mücadele etmek, suçlu olduğuna kaniysek ve bir ceza gerekiyorsa da bunu yetkili mercilere bırakmak gibi bir sıralamayı takip etmek çok mu imkansız?
Hiçbir şey yapamasak hıncımızı çiçekten meyveden, sebzeden çıkarıyoruz.
Siz Hollanda’ya kızıp portakal bıçakladıkça, çikolata reklamına kızıp gofret astıkça ne kazanmış oluyorsunuz bilemiyorum ama çocukların hayal dünyasına sürekli balta, bıçak, ip imajları soktuğunuz kesin. Gördükleri bir numaralı mücadele yöntemi asma kesme, bunun şiddeti nasıl olağanlaştırdığını bir düşünsenize.
Sonra televizyonda küçüklerin psikolojisini korumak için kan lekesini, içki şişesini, sigara dumanını buzlayın. İnterneti açınca ipin ucunda sallanan tüp çikolata görüyor bu çocuk, ona çare yok.