Bir sistemin toptan çürük olduğunu kabul etmekten daha kolay, sorunu ‘birkaç çürük elma’ya bağlamak. Çözümü de daha kolay o zaman çünkü, o elmayı cezalandırıyorsun, bitiyor. Bir de teşhis koyuyorsun, “Şiddete meyilli, sorunlu bir kişilik” diyorsun, “Öfke kontrolü yok” diyorsun, hatta ‘vatan haini’ne bağlıyorsun. Rahatlatıcı bunlar bir taraftan. “Toptan deliliğin eşiğindeyiz” demekten iyi. “Toplumca beceremiyoruz biz bir şeyi şiddete dökmeden, zorbalaşmadan çözmeyi” gibi umut kırıcı değil .
Ama ne yazık ki gerçekçi de değil. “Trabzonspor Fenerbahçe maçında 17 yaşında bir ‘holigan’ sahaya fırlayıp hakemi dövdü” cümlesi durumu özetlemeye yetmiyor.
O çocuk sadece Trabzon’da yetişen nadide bir türün son örneği değil çünkü. Kendisini savunurken kurduğu cümlelere bakın, çok tanıdık bulacaksınız. Sağınızda solunuzda, ekranlarda, meydanlarda, sadece futbolda değil her alanda, aynı mağduriyet edebiyatı, aynı kendi hakkını kendi arama güdüsü.
“Yanlış bir şey yapmadım” diyor, kendisini götüren polis abileri tarafından sırtı sıvazlandıktan az sonra. İlk ‘aferin’ini onlardan almış çünkü “Yüzün gülsün” demişler, “Kapatma kafanı, sen vatan haini değilsin”. Vatan hainliği böyle bir paye, her isteyen kendisi gibi düşünmeyenin sırtına yapıştırabiliyor. Sonra gel de herkesin birlik beraberlik içinde yaşadığı bir vatandan söz et.
Neden yanlış bir şey yapmamış? Çünkü 2010 -2011’de şampiyonlukla beraber onun çocukluk hayalleri çalınmış, sevinci, umutları çalınmış. Haksızlıklar da devam edince, Galatasaray maçında kafasına koyduğunu Fenerbahçe maçında gerçekleştirivermiş. Tabii bu arada hakemleri rehin alan yönetici büyüklerinden de örnek ve cesaret almıştır, olabilir.
“Trabzon ve Trabzonspor camiasından çok büyük özür diliyorum ama bence olması gereken buydu, birileri bir şey yapacaktı. Yoksa herkes üstümüze doğru gelecekti” diyor. Bakınız, artık sorunun çözüldüğünden emin. Suçlunun cezasını kesti, adalet yerini buldu, artık kimse üstlerine gelmeyecek. Cezayı kime vermiş oldu? Hiç tanımadığı bir hakeme. Ama onu da hemen çok bildik bir gerekçeyle meşrulaştırıyor: Hakem Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde okumuş meğer. Soruyor genç adalet savaşçımız: “Trabzon’un ekmeğini yemiş bir insan nasıl aleyhimize karar verir?” Biliyorsunuz, bir şehrin, bölgenin, ülkenin ekmeğini yemek elinizdeki bütün muhakeme etme, adil olma, eleştiri yapma haklarını alıyor. Aksi halde gene vatan hainisiniz ve yeni yetişen gençler de bu bilgiyle büyüyor.
Eğer bütün bu işleyişin nasıl baştan ayağa aksadığını fark etmezsek, olayı iki takımın ezeli husumetiyle bir delikanlının kontrolsüz öfkesine indirgemeye kalkarsak daha çok kişi dayak yiyecek, bizler de tribünlerden “Vur vur” diye bağıran diğer ‘şiddete meyilli ve sorunlu kişilik’ler gibi izlemeye devam edeceğiz .
Günün güzel haberi
Günün değil, benim için yılın güzel haberi Samsun’dan. Sokak hayvanlarının içler acısı halinin nasıl çözüleceği konusunda belediyelerin tek aklına gelen kedileri ‘uyutmak’ ya da toplama kamplarından farksız barınaklarda ömürlerini tüketmelerini beklemekken, Samsun Büyükşehir Belediyesi iki yıl çalışıp bir ‘Kedi Kasabası’ kurmuş. Fotoğraflarını görseniz, tası tarağı toplayıp yerleşmek istersiniz. 10 dönümlük ormanlık alanda, içinde tek kedilik ya da daha sosyal olanların bir arada kalabileceği minik bungalov evler, yürüyüş yolları, köprüler olan bir tesis. Sokaktan toplanıp getirilen kediler önce tedavi ediliyor, sonra kısırlaştırılıp kasabaya salınıyor. Hayatlarından memnun, evlerinin verandalarında oturan sağlıklı kediler var fotoğraflarda.
Tesisin sorumlu yöneticisi ve veteriner hekim Hüseyin Aydın, “Sokakta garip kalmış kedilerimiz için tasarladık burayı” diyor. Şimdilik 50 kedi yaşıyor, sayı arttıkça alanın da büyütülmesi söz konusu. Samsun Belediyesi’ni bu medeni, başka canlıların yaşama hakkına saygılı tutumlarından ötürü kutluyorum. Buranın devamlılığının sağlanması ve diğer belediyelerin de acilen örnek alması dileğiyle.