Taksilere gelen, geleceği söylenen her zam haberinde içinizden, “Eh artık aradığımızda araba bulabileceğiz” diye geçiriyor musunuz siz de? Ve sonuç gene de hüsran oluyor mu?
Gerçi ben artık taksiyi a noktasından b noktasına gitmek için kullanılabilecek seçenekler arasından mümkün mertebe çıkartmış durumdayım. Zira sizi a noktasından zaten almayan, alacaksa da bir ihtimal c’ye, d’ye götürecek, ama asla b’ye gitmeyecek olan taşıma aracı taksi. Gidiş yolundan söz etmiyorum bile. Ama en kısa yol olmadığı kesin.
Buna karşılık, iki ay içerisinde ikinci kez Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan taksi kullanmak durumunda kaldım. İlkinde Taksim’e gelişimiz uçak biletinden daha fazla tutmuştu. Zira şoför arkadaş sorgusuz sualsiz Avrasya Tüneli’nden gitmiş, zaten uzattığı yola otoyol ücreti de eklenince dolandırma eylemi taçlanmıştı.
Bu deneyimden ağzı yanan iki kişi olarak bu sefer taksiye binmeden başladık seçilecek yolun pazarlığını yapmaya. “Navigasyon nereden götürürse” ürkütücü cevabını kesin bir dille reddettik, öyle bir para vermeye niyetimiz yok dedik. Yolda kendi navigasyonumuzu da açarak sapılabilecek yan yolları bertaraf etmeye çalıştık, bir yandan da şoför arkadaşın sitemlerini göğüsledik tabii. Neden güvenilmez muamelesi yapıyorduk kendilerine? Her sepette bir iki çürük elma olabilirdi, biz belli ki Avrupa yakasının taksicilerine alışıktık, havaalanı taksisinde yanlış olmazdı.
Dilimin döndüğü kadar son başıma gelen olayın tam da bu havaalanından, onların duraktan kalkan bir takside yaşandığını anlatmaya çalıştım. Sonunda şöyle bir soruya karşılaştım: “Sizin bütçe sınırlı galiba, şirket mi veriyor?” Dedim, “Şirket vermiyor da ben 700 TL vermek istemiyorum”. (Normalde tarife en fazla
400 TL iken)
Bundan sonrası benim için çok ufuk açıcı bir konuşma oldu. Önce dedi ki “E 700 TL fazla bir para değil, ondan önemsememişlerdir. Biz her gün kaç defa şehirler arası gidiyoruz, 700 ne ki...” Fakir ama gururlu yolcular için o kadar da küçük bir meblağ olmadığını anlatmaya çabaladım fakat aradığım muhatap orada değil. Tabii ki konu yabancı yolcuların ne şahane olduğuna geldi. “Benim kahvemi alıyor, bahşişimi veriyor, ben yabancıları sevmeyeyim de kimi seveyim?” Bizi olmadığı kesin. Ben bir coşku kırıcı olarak, “Çünkü onların parası çok değerli burada, onlara bizim kadar yüksek gelmiyor” demeye çalıştım, “Arapları tercih etmiyorum ama”
dedi. Peki…
Bizimkiler oysa, üç beş kuruş için kalp kırıyormuş. Misal 60-70 TL tuttuğunda para üstü bekliyormuş! Yani 60 TL tuttuğunda 100 TL vermezsek taksicilerin hassas kalpleri kırılıyor. Neticede para üstü bekleyip kalp kıran cimri ve kaba Türkler, taksiyi Taksim’den Nişantaşı’na trafiğe sokan yaşlı teyze, artık Cihangir’de oturmayan ünlüler, taksicileri kötü tanıtan medya derken menzile vardık. Ben bu arada bazı insanların bizim gibi maaşla çalıştığını, kimsenin de işimizi yaptığımız için üzerine bahşiş vermediğini söyleyerek ‘haddimi aştım’. Sonunda bir de para üstü bekleyerek bundan sonraki yolcuya anlatılacak sevimsiz bir anı olarak taksiden indim. Şimdi bu şoför arkadaş yabancıları sevmesin de kimi sevsin?