"Allah analı babalı büyütsün”. Dünyaya gelen bir bebeği kutlamak için ağzımıza gelen ilk cümlelerden biri olabilir. Fazla düşünmeden söyleyiveririz ve kimi zaman dileğimizin gerçek hayattaki karşılığı ortada işinde gücünde, kendi hayatında ve gailesinde olup iyi ihtimalle akşamdan akşama eve gelen bir erkek figürü olsun, biz ona “baba” diyelim, annemiz bütün ihtiyaçlarımızı karşılayıp bizi büyütürken o da seyirci tribününden ara sıra olaylara dair yorum yapsın gibi bir şey olabiliyor.
“Kimi zaman” diyorum, yoksa babalık sorumluluğunu hakkıyla yerine getiren birçok erkeğin var olduğunun da farkındayım tabii ki. Burada mesele, hiçbir şekilde baba gibi davranmayıp çocuğa dair en ufak bir şeyin ucundan tutmayan bir erkeğin bile varlığının hiç yoktan iyi kabul ediliyor olması. Neden öyle olsun halbuki?
58. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde gözler en çok Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda, bu her zaman böyle oluyor. Bugün itibarıyla 10 yarışma filminden sekizi seyirciyle buluştu, kaldı son iki. Cumartesi akşamı ödüller sahiplerini bulacak, sadece Ulusal Uzun Metraj’da değil, Kısa Metraj, Belgesel ve Uluslararası Yarışma’da da. Ve Belgesel Yarışması’nda uzun metrajlara göre daha çok sürprize rastladığımızı rahatlıkla söyleyebiliriz. Aslı Akdağ’ın Türkiye’de bekâr anne olmak üzerine görsel bir günlük diye tanımlayabileceğimiz filmi “Bekleyiş” mesela, bunlardan biri. Akdağ, tek başına doğurmaya karar verdiği oğlu Aren’i beklerken bu toplumda karşılaştığı tuhaf tepkileri, hadsiz soruları büyük bir açıklıkla ortaya koyan çok cesur bir belgesel yapmış. Cesur sözcüğünü “Nasıl da bekâr anne olmayı göze almış, bravo” anlamında değil, aklından geçenleri, yaşadığı çelişkileri, üzüldüğü, kızdığı, ağladığı anları ortaya koymaktaki açık yüreklilikten ötürü kullanıyorum. Hiçbir anında bir samimiyetsizlikle karşılaşmıyoruz.
Hayatını çoğumuz gibi başkalarının beklentilerine göre yaşayıp giderken hamile olduğunu öğrenen, kendisinden beklenen telli duvaklı gelin olup “mutlu” bir aile tablosu çizmesiyken bu kez en büyük yolculuğuna kendi bildiği şekilde çıkan bir kadın tanıyoruz filmde. Aslı Akdağ, bu yolculuktaki her önemli anı kameraya almış. Annesine bebek beklediğini nasıl söyledi, erkek kardeşi haberi nasıl karşıladı, arkadaş tepkileri, ilişkisine dair bocalamaları ve karar anı, her dönüm noktası var filmde. Bu toplumda aslında sadece seni ilgilendirmesi gereken böyle bir karar aldığında başına neler gelebilir, onu da tüm netliğiyle görüyoruz. Taksicisinden perdecisine herkesin bir fikri var. Kendileri “dünya evine” girerken kınaydı, nişandı, düğündü, kırk gün kırk gece kutlama yapıp bekâr bir anne adayı olan Aslı’nın “baby shower”ını atlamakta beis görmeyen arkadaşları, “Kimliğinizi mi değiştirdiniz? Bekâr görünüyorsunuz ama hamilesiniz” diyen banka memurunu, “Bir erkeğin ceketi duvarda asılsın, eve bir erkek girsin, çocuk babayı bilsin” diyen komşuyu unutmayalım. Aslında başta söylemeye çalıştıklarım hep bu son cümlede mevcut, “bir erkeğin ceketi”, babaya yüklenen anlam.
Aslı Akdağ bütün bu inanışların ters yüz edilebileceğini gösteriyor, “Bekleyiş”te. Başkalarının beklentilerine göre değil kendi istediği gibi yaşayacak bir çocuk doğurup, onunla bir maceraya atılmaya karar vermiş bir anne, kızına bu kararında destek olan bir anneanne ve yeğenini basket oynamaya götürmeye söz veren bir dayı yetiyor, “çekirdek takımı” oluşturmaya. Sadece adı baba olsun diye duvarda ceket olmasa da oluyor.