Şu sınırlı ömrümüzde denk geldiğimiz felaketler silsilesine bakınca insan artık sinemaya gidip – ya da bir dijital platformu açıp – bir felaket filmi izlemek ister mi, bunun cevabı aslında benim için hayır. Bunalma kotam epeydir dolu. Sözünü edeceğim istisna, gücünü gerçek bir “rüya takım” olan oyuncu kadrosundan ve de bu “dünyanın sonu geldi” senaryosunu komedi sosuna bulayarak sunmasından alıyor. Gerçi dünyanın geri kalanını yaklaşmakta olan bir felakete karşı uyarma çabasındaki bilim insanlarının çaresizliğine “gülecek” halimiz ne kadar kaldı, bu da tartışılır ama filmin yazarı / yönetmeni Adam McKay’in zoom üzerinden Meryl Streep, Leonardo DiCaprio, Jennifer Lawrence, Jonah Hill, Tyler Perry, Scott Mescudi’nin ve dünyadan 375 gazetecinin katılımıyla gerçekleşen basın toplantısında söylediği gibi “Gülebiliyorsan meseleye mesafe alabiliyorsun demektir ve bu aslında önemli. Aynı zamanda hem mizah duygusuna sahip olabilir hem de durumun aciliyetini, yaklaşan tehlikenin üzüntüsünü ve kayıp duygusunu hissedebilirsin”. Bu hafta Netflix’te gösterime girecek “Don’t Look Up” da izleyene zaman zaman bu duyguları hissettirmek konusunda görevini yapıyor doğrusu.
Adam McKay film için iklim krizinden yola çıkmış ama ortaya daha da gözle görünecek şekilde “acil” bir kriz koymuş; dünyaya çarpmak üzere olan bir kuyruklu yıldız. Hani öyle bir şey ki “görmedik, duymadık, hava mı ısınıyormuş, ne belli ondan olduğu, buzullar mı eriyormuş, bize ne canım, kutupta mı yaşıyoruz, orman yangınları mı, sabotajdır” falan diyemiyorsun, göz göre göre geliyor. Bir de çok kısa bir zamanda geliyor. Dünyayı kesin olarak yok etmeye geliyor ayrıca. Bir kısmını değil, tümünü.
Filmimizin iki bilim insanı; genç ve idealist Kate Dibiasky (Jennifer Lawrence) ile hocası Randall Mindy (Leonardo DiCaprio) büyük bir başarıya imza atarak kuyruklu yıldızı henüz vakit varken, dünya yok olmaktan kurtarılabilecekken keşfediyorlar. Durdurmanın yolunu da buluyorlar üstelik. Eee, daha ne? Evet, burada hikayenin mutlu sona ulaşması gerekirdi, değil mi, dünya para ve para ve daha çok para (ve cehalet) üzerine dönüyor olmasaydı. Burada bizim iki bilim insanının; DiCaprio’nun yine aynı toplantıdaki ifadesiyle “Greta Thunberg gibi açık sözlü Kate ile sistemin kurallarıyla oynamaya çalışan Randall”ın umutsuz mücadelesi başlıyor. İşin içine tabii ki politikacılar (tüyler ürperten ABD Başkanı olarak şahane Meryl Streep) ve onların gerçekleri saptırma konusundaki bir numaralı destekçileri olan gazeteci - televizyoncular (ki bunlardan en etkilisi olan Brie’de de Cate Blanchett’ı izliyoruz) ve bilumum kar ortakları giriyor. “Yukarıya bakma”maya çağırıyor ABD Başkanı ve destekçileri halkı. Çünkü bakarsanız adına Dibiasky denen gök cismini görmemek mümkün değil. Çıplak gözle görülüyor artık. Yakında ortada bir gezegen kalmayacakken hala paylaşılacak bir pasta varmış gibi millet birbirini yiyor, gerçeği söylemeye çalışan sesler kısılıyor, bilimin satın alınamamış temsilcileri ortadan “kaybediliyor”, halk da “daha çok istihdam” vaadine ikna olan iyimserler ile astronomların “sevimsiz” hepimiz öleceğiz uyarısına inanmayı tercih eden kötümserler olarak ikiye ayrılıyor. Hatta ikinci kesim hükümet “politikasıyla” da zıt düştüğü için bir de ülke düşmanı sayılıyor. Bize de bilimle cehaletin savaşını izlemek, mümkünse de gülmek düşüyor.